- 10-12-2018 22:29
- 24
Hak arayışlarında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine gidilmesi, adalet denince burasının akla gelmesi İslam dininin bir eksikliği değildir.
Sorgulanması gerekenler, vatandaşlarını buralara mecbur eden idarecilerdir.
Utanılması gerekenler; buralara başvuran değil onları buralara muhtaç edenlerdir.
İslam'ın temeli, değer verdiği, uyulmasını emrettiği prensiplerin başında insan hakları geldiğidir.
İnsan haklarının önemini yitirilmesi bir ülke için sonun başlangıcı, Müslüman için de ahirette hesabı en çetin olacağıdır.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem veda hutbesinde:
"İnsanlar! Bugünleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz (Mekke) nasıl mübarek bir şehir ise, canlarınız, mallarınız, namuslarınız da öyle mukaddestir, her türlü tecavüzden korunmuştur."
Müslüman; birçok günahının af edebilir ihtimaline karşılık, Allah'ın, kul hakkı söz konusu olduğunda kul af etmediği müddetçe af edilmeyeceğini iyi bilir.
"En güzel biçimde yaratılan", "yeryüzünün halifesi olan", "çamurdan süzülmüş bir hülasadan (özden) " yaratılan insan, insan olma hasebiyle saygıyı değerdir.
İslamiyet’te “Allah katında en şerefliniz Ondan en çok korkanınızdır” (Hucurat13) ayeti ile de sınıfsal üstünlüğü reddedilir.
Bir coğrafyada doğmak, ırka mensup olmak kişiye üstünlük hakkını vermez.
Hucurat 13 ayet;
Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır."
İnsanları "kaş ve göz ile" alaya almanın dahi yasaklandığı, kınadığı ve cehennem çukuruna girmeye vesile olacağını dinimiz bize söyler.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem döneminde, kölelerin, yetimlerin, güçsüzlerin, kadınların ve fakirlerin İslam dinini kabul etmeleri insana verilen değerin bir neticesidir.
Sıradan bir köle olan Bilal Habeşi için servetinin büyük kısmını feda eden Hz. Ebubekir Sıddık ve Medine'de, Mekke'den gelen muhacirlere kapı açıp lokmalarını paylaşan ensarin davranışı İslâm’ın bir gereği idi.
"Ben ebul hakem Mekkenin ileri gelen bir olarak; köle, yetim ve fakirlerle ayını seviyede olamam" diyen "Ebu Cehil (cehaletten babası) olması ve iman etmemesinin sebebi sınıfsal üstünlüğe sahip olmasıydı.
Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu:
"Adil davrananlar, Allah katında, Rahmanın sağındaki nurdan minberler üstündedirler. Onlar, hükümlerinde ve ailelerinde, başta bulundukları sürece âdil davrananlardır" (Müslim.)
İyiliği emretmek kötülükten men etmek Kur'anın emri ve hayırlı ümmet olmanın düsturu olduğuna göre, kötülüğün en büyüğü olan insan haklarına tecavüz veya ihlali İslam'ın bir gereği veya neticesi olamaz.