- 01-06-2018 01:14
- 50
Herkes dünyayı tanıdığı biçimde yaşar. İnsanın kendini bilmesi, özgürlüğüne sahip olması, bilinçli toplumu inşa eder.
İnançsız nesilde; ideal bir hayat oluşturmak, bilim adamının ürettiği kültür İslam’ı ile değil, mücahidin geliştirdiği ideolojik İslam’ı getirmekle mümkündür. Bu da avamın geleneğinde değil, Ebu Zerrin idealindedir.
Bütün şuurla, imanı, hayatla bütünleştirir, yaşayarak bilinçli Müslüman oluruz.
Bu gün esas dinin anlatımında, geleneksel süslemeler dinin parçası olmuştur.
Bu özü zedelemekte, anlaşılmasını zorlaştırmakta, hatta bazen gerçeğin yerini almaktadır.
Genç neslin İslam’la tanışmaktan uzaklaşmasının sebebi kar amaçlı propagandislerin tasallutu altında olmalarıdır.
Bu gün öncelikle ve ivedilikle yapılması gereken; İslam’ı kaynağından öğrenen, ehil ve samimi, idealist Müslüman bireylerin kendi imkânları ile tebliğ gurupları oluşturarak Ali İmran Suresi 104 (İçinizden hayra çağıran iyiliği emreden ve kötülükleri önlemeye çalışan bir topluluk bulunsun.
İşte kurtuluşa erenler bunlardır) ve yine Ali İmran suresi 114. Ayette ( onlar, Allaha ve ahiret gününe yürekten inanırlar iyiliği ve doğruluğu emreder, kötülükleri engellemeye çalışırlar ve iyilik yapma konusunda birbirleri ile yaraşırlar, işte bunlar erdemli kişilerdir.) Yüce rabbimizin buyurduğu bu Ayeti Kerime’lerin hayata geçirilmesi için yılmadan, usanmadan her türlü zorluğa sabrederek çalışmaları gerekir.
Yeni neslin bilinçli olarak İslam’a ulaşması; geleneksel İslam’dan uzaklaşarak, berrak ve saf İslam’la buluşması ile mümkündür.
İman tıpkı aşk gibidir.
İnsanın bütün varlığını kapsar.
Bu bilinçli teslimiyettir.
20. yy İmha ve red yy’lıdır.
İmansız toplumda güç odakları daha fazla hâkimiyetlerini sürdüreceklerdir.
Toplum itikat sahibi değilse sorumluluk hissetmez.
Aydınlar fikri kılavuzluğu ve yükümlülüğü üstlenmekten kaçarak gücün ve paranın hizmetine girecektir. Bu durumda bilinçli iman sahiplerinin, yaşayan Kur’an olarak, topluma örnek, toplumu sürükleyen güç haline gelmeleri şarttır.
Gerçek iman; gücü sultayı alaşağı eder.
Zayıf bireyin kalbinde kudret ve güç merkezine dönüşür.
Dünya var oluşundan beri Tevhit ve Şirk mücadelesine sahne olmuştur.
TEVHİT; insana Hikmet ve Mizan bahşeder.
ŞİRK; insanı aslından uzaklaştırır, şuursuz ve köle yapar. İman, amel, bireysel ilişkilerin temeli Tevhittir. Tek ilkedir, Tevhidi bilmek, Şirki anlamakla mümkündür. Bütün peygamberler Tevhidin hayat tarzı haline gelmesi ve Şirkle mücadele için görevlendirilmiştir. İbrahim a.s. Tevhidin sembolüdür. Tevhidi özümsemek için İbrahim a.s. mektebinden mezun olmak gerekir.
Habil ve Kabilin, anası, babası, hayat şartları ve dinleri bir olmasına rağmen, hayat tarzları ve anlayışları farklıdır. Bu farklılık zıt iki kutba dönüşür.
HABİLİN itikatı; tevhit inancına dayanır. Eşitlik, kardeşlik, insanlığın birliğinin temsilcisidir.
KABİL; insanlığın tekelci, bireyselliğin temsilcisidir. Kabilin dini, kendi çıkarlarını ve heveslerini meşrulaştıran, araç haline getirmesi, dine çıkarlarını temin ettiği derece ve sürede inanmasıdır.
ALLAH c.c. Habilin lehine hükmettiğini görünce, bu hükme sırt çevirmesi, Şirkin oluşumunu getirmiştir. Dünya Tevhit ve Şirk üzerinde; iki zıt kutup olarak varlığını sürdürmektedir. Günümüzde Şirkin (Kabil) temsilcisi Firavun, Belam baura, Karundur. Şahsi menfaat, sömürü ve tekelcilik üzerine kurulan düzenin temsilcileri bunlardır.
TEVHİDİN toplumun hayatına hâkim olması için İslam’ın hayat tarzı olması şarttır. Ancak böylelikle insanlar tek Allaha kul olarak, Şirk’ten kurtulur kula kul olmazlar. İnsanlığın huzura kavuşması için tevhidin dünyaya hâkim olması şarttır. Allah cümlemizi Tevhide inanan, Şirke karşı koyan, İmanımızı hayatımıza şahit kılanlardan eylesin. Amin… Selam ve dua ile…