- 05-12-2018 17:59
- 2
Çok zengin bir kültür, tarih ve edebiyat geçmişine sahip olan İran’a gitmekten imtina etmenin bir sebebi de güvenlik kaygısı.
Uluslararası algı operatörlerinin oluşturdukları korku ikliminde, İran’a neredeyse başrol verilmiş. Hâlbuki İran’da hiçbir güvenlik problemi yok.
Doğru düzgün karakola bile rastlamıyorsunuz. Trafik düzenini sağlamak için caddelerde trafik polislerine, ibadethanelerde ise askerlere(ibadet için) rastlıyorsunuz. Güvenlik güçleri ile iletişim problemi yaşamıyorsunuz. Size oldukça samimi davranıyorlar.
Silah taşımak ve silah ruhsatı almak yasak. İş böyle olunca da silahlı eylem veya patlama söz konusu olmuyor.
Sistem basit, sistemi bozarsan, meydan da asılırsın!
Khoy şehrinde bir silahlı soygun yaşanmış. 3 soyguncudan biri silah taşıyormuş. Soygun esnasında bir banka görevlisi vurulmuş. 3 soyguncu yakalanıp, meydanda asılmış…
Cezalar net ve caydırıcı olunca suç oranı da düşüyor.
Hırsızlık ve anarşi gibi olaylar pek yaşanmıyor.
Yabancılara karşı baskı var mı?
Tüm dünyaya karşı bir tecrit içerisinde olan ülkede mutlaka güçlü bir istihbarat ağı vardır. Bu istihbarat ağı mutlaka gelen insanları bir süzgeçten geçiriyordur. Ama biz İran’da bulunduğumuz müddetçe hiçbir sıkıntı ile karşılaşmadık. Üstümüz aranmadı, çantamıza bakılmadı, nereye gidiyorsunuz denilmedi. Sınır kapısında bile doğru düzgün bir kontrolden geçmedik. Yani anlayacağınız gece gündüz çok rahat şekilde gezdik dolaştık. Merak ettiğimiz her yere de girdik. Kimse bizi rahatsız edici tek bir ima da bile bulunmadı.
Problemli değilseniz, problem yaşamazsınız.
Tahran metrosunda, kadın vagonuna bindik, orada bile bize kızmadılar(yabancı olduğumuzu anladılar galiba). Allahtan bizde durumu erken fark edip, ilk durakta dışarı atlayıp erkek tarafına geçtik.
İRANLI LAZLAR
İran’da Hazar denizi kenarında bizim Karadeniz gibi bir bölge var. Onlarda çay yetiştiriyorlar, onlarda çok hızlı konuşuyor, onlarda çok kıvrak zekâya sahip ve onlarında burunları uzun ve taraklı…
İranlılar onlarında Türkiye’de ki Lazlarla aynı olduklarını düşünüyor.
İranlılar savaşlarda kaybettikleri askerlerine çok büyük önem veriyor. Caddelerde resimlerini asıyor, abidelerini yapıyor, ailelerine sınav muafiyeti, maaş ve sosyal haklar tanıyorlar.
Zorunlu askerlik İran’da 24 ay. 20 yaşına gelen her erkek vatandaş askere gitmek zorunda. KISA DÖNEM YOK…
İranlılar, 17 Rabiulevveli Peygamberimiz (sav) in doğum günü olarak kabul ediyorlar. O gün tüm resmi binalar ve çarşılar kapalı. Biz de o gün Tahran’daydık. Kahvaltı yapacak yer bulmak için epey dolandık. Kahvaltı onlarda klasik, omlet yada kara şimşek dediğimiz taneli mercimek çorbası(Bazı yerlerde ise bal kaymak ve süt veriyorlar). Sonra da boş caddeleri arşınlamaya başladık. Caddeler çok düzgün ve uzun. Boş olunca bir caddede baştan başa yürüyelim dedik, sonunu getiremedik. Çok yorulunca aynı yolu geri döndük…
Kafe kültürü çok zengin. İnsanlar buralarda çok rahatlar. Tahran’da gittiğimiz elit bir kafede TÜRKÇE MÜZİK ÇALINCA ŞAŞIRDIK…
Herkes İbrahim Tatlıses, Muhteşem Süleyman’ı ve Acun Ilıcalı’yı biliyor. Buradan da anlaşılacağı gibi Türk kanalları izliyorlar. Bizde olan bitenden haberdarlar.
Kaşıkçıyı soruyorlar, Kaşıkçıya ne oldu diyorlar…
Bizi seviyorlar. Bize karşı bir ön yargıları yok. Türkmen birisine Hz Ömer ve Hz. Aişe annemize karşı olan tavırları soruyorum, öyle bir şey yok deyip konuyu kapatıyor.
Anladığım kadarıyla, bir grup marjinal kesim var. Ama bunun toplumsal yansıması minimal boyutta.
Cami ve mescitlerde kıble hep hafif sola bakıyor. Birde camilerde küçük taşlar var. Alıp secde yerlerine koyuyorlar, secdeye giderken başlarını taşın üstüne koyuyorlar. Otel odasına da seccade ile birlikte aynı taştan koymuşlar.
Sahabe ve Ehli Beyt namaz kılarken başlarını hep taşa toprağa koydukları için onlarda başlarının altına taş veya pişirilmiş toprak koyuyorlar…
Kaldığımız otelde bile odaya seccadenin yanında o küçük taşlardan koymuşlardı…