İSLAM VE AHRET – 3

İnsanlar, bir dine mensup olsun veya olmasın, ölüm ve sonrasını hep merak ederler. Sevdiği birisi, öldüğünde, ayrılığın verdiği acı, kişinin çaresizliği bu merakın artmasına sebep olur. Ölümü, “ebedi israhatgah” olarak kabul edilse de, tekrar kavuşma arzusu hep var olacaktır. 
Ölümü bekleyen birisi çocuklarına, “ben öldükten sonra, cenazemi şu hoca yıkasın” der. Oğlu “baba ya onu bulamazsak?” son dakikalarını yaşayan adam “sakın ha! Dediğimi harfiyle yerine getirin yoksa size...” diye tehdit etmesi, ölümü kabul edip yok olmayı kabullenmemenin bir örneği.
1996 yılı Hac dönemi Mekke’de idim, bulunduğum ortamda, Hıristiyan ve Katolik olan Kazakistanlı elektronik mühendisi birisi, nasıl Müslüman olduğunu anlatıyordu.
“Biz iki kardeştik, çok sevdiğim şampiyon bir güreşçi olan kardeşim öldü. Dünyam yıkıldı, çünkü o benim her şeyimdi, ölmüştü, toprağın altına gömülmüştü. Bir daha onu görmeme beni deli edecek duruma getirmişti. Doğada en değersiz olanı insan mıdır ki toprağa düşen milyarlarca tohum diriliyor da insan dirilmesin… Ölümden sonra hayatın var olduğunu bütün dinler kabul ediyordu ben de Hıristiyan biri olarak kendimi dine verdim. Dinimi inceleyince akla, mantığa ve ilme aykırı yüzlerce hatasını buldum, ancak kardeşime kavuşma ve ölümden sonraki hayatın cazibesi beni daha fazla dindar ediyordu. Kafamda oluşan sorular neticesinde diğer dinleri de incelemeye başladım, sonra İslam la tanıştım, araştırdım, mükemmeliği ve neticesi Müslüman oldum…”
İslama göre dünya hayatı bir imtihan yeri asil vatanı ahirettir. “Dünya ahretin tarlasıdır.” “Ne ekersen onu biçersin” onu için kişi “başıboş bırakılmamış” yaptıklarını en ince detayına kadar kayıt altına alan meleklerin var olduğu inancıdır.
Yüce Allah bakara suresi 28 ayette:
“Siz Allah’ı nasıl inkar edersiniz ki, siz bir zamanlar ölüler idiniz de sizi o diriltti. Sonra sizi öldürecek, sonra diriltecek ve en sonunda Ona döndürüleceksiniz.”
Bediüzzaman;
Yani: mevti veren Odur. Yani: Hayat vazifesinden terhis eder, fani dünyadan yerine tebdil eder, külfet-i hizmetten azad eder. Yani: Hayat-ı faniden, seni hayat-ı bakiyeye alır. İşte şu kelime, şöylece fanı cinn ü inse bağırır, der ki:
Sizlere müjde! Mevt idam değil, hiçlik değil, fena değil, inkiraz değil, sönmek değil, firak-ı ebedi değil, adem değil, tesadüf değil, failsiz bir in’idam değil. Belki bir Fail-i Hakim-i Rahim tarafından bir terhistir, bir tebdil-i mekandır. Saadet-i Ebadiye tarafından, vatanı-ı aslilerine bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabının mecma’ı olan alem-i berzaha bir visal kapısıdır.
“Ecel birdir. Tagayyur etmez (değişmez)” ölümden sonrası da Mevt ehl-i hidayet ve ehli Kur’an için… Hem zindan-ı dünyadan bostan-ı cınana (cennet bahçesine) bir davettir… Hem, vazife-i hayat külfetinden bir terhistir. Hem, ubudiyet ve imtihanın talimi ve talimatından bir paydostur. (tarihçe hayat 602)
“Mevt(Ölüm), ehl-i dalalet için idam-ı ebedidir. Ve o dehşetli darağacından kurtaran ve mevti mübarek bir terhis tezkeresine yalnız Kur’an ve imanladır.” (ris. Kül.)  
Ustad bediüüzzaman:
Herkes gibi ben dahi muhakkak gireceğim diye mezarıma hayalen girdim. Ve kabirde yalnız, kimsesiz, karanlık, soğuk, dar bir haps-i münferide bir tecrid-i mutlak içindeki tevahhuş ve me’yusiyetten tedehhüş ederken, birden Münker ve Nekir taifesinden iki mübarek arkadaş çıkıp geldiler. Benimle münazaraya başladılar. Kalbimi ve kabrimi genişle diler, nurlandılar, hararetlendiler; alem-i ervaha pencereler açıldı. Ben de şimdi hayalen ve istikbalde hakikaten göreceğim o vaziyete bütün canımla sevindim ve şükrettim.
“Evet, ölümü fikren yaşamak, yanı ölmeden ölmek, yanı lezzetleri tahrip edip acılaştıran ölümü çok zikretmekle; ubudiyetin ruhu ihlas kazanır. Nefsin desiselerinden ve riyadan kurtulup, dünyanın fani olduğu idrak edilir; bu sayede insan; hubb-u dünyadan kurtulur, ahrete ciddi çalışır. “Ahretini dünyaya feda etmez, hayat-ı ebediyetini hayat-ı dünyeviye için bozmaz, malayani şeylerle ömrünü feda etmez, kendini misafir telakki edip misafirhane sahibinin erminlerine göre hareket eder ki kabir kapısında saadet-i ebediyeye çevirir. (Risale-i nur mek)
Daha yazılacak çok şey var. Sizler Risale-i nur külliyatı (özellikle haşır risalesine) okumanızı tavsiye ederek.
Selamlar ve dualar ile

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ