- 19-05-2016 21:08
- 21098
Yazılan iki satır yazının, bir kare fotoğrafın ya da küçük bir atraksiyonun tank ve toplardan çok daha büyük etki gösterdiği günümüzde, gazetecilere olağanüstü bir güç yüklemesi oldu.
Bu gücü keşfeden egemenler, artık toplumları şekillendirmek için asker, bürokrat veya siyasetçiden çok gazetecilere yatırım yapıyorlar.
Bunu yerelde ulusal (yaygın)da ve uluslar arasında çok net görüyoruz!
İndirmeler, çıkarmalar, imhalar, ihyalar, toplamalar, patlatmalar…
Bu fiiller basın dışı argümanlarla da yapılabilir ama basın bunları istediği şekilde nötralize edip, tabloyu tam tersine çevirebilir.
İyi de hepimiz karşı koyamadığımız bu güce diz mi çökeceğiz?
Yoksa birer gazete kurup, eşit şartlarda mücadele etmeye mi çalışacağız?
Bunun yasal bir yaptırımı, sınırı veya çerçevesi yok mu?
Var, yok!
Sadece kağıt üzerinde, sınırlı bir mevzuat var bu konuda. Öyle de olması gerekir.
Çünkü gazetecinin kamu adına denetim yetkisini kullanması için bağımsız ve sınırlarının geniş olması gerekir.
Gazeteciyi baskılarsanız, diktanın, hırsızın, arsızın, yolsuzun, önünü açmış olursunuz!
Bu nasıl bir ikilemdir! Dokunursanız, toplum ifsad olur, dokunmazsanız, onlar toplumu ifsad eder!
Çok yaman bir çelişki!
Yapacak tek şey var, yoğun ahlak yüklemesi!
Böyle bir yükleme tıbben mümkün mü?
Sadece tıbben değil diğer bütün bilim dallarının çaresiz kaldığı bir durum bu!
Böyle bir güç olmalı ama bunun ahlaklı bir şekilde kullanılması gerekli!
İyi de bu skalayı nasıl belirleyeceksiniz?
Gazetecilik yapacaklara asgari bir eğitim şartı bile konulamazken bunu nasıl yapacaksınız?
Asgari eğitim derken, alaylı ağabeylerimizi eleştirmek için söylemiyorum.
Birçok konuda mekteplilerden çok daha iyiler ve her şey mektepte öğrenilmiyor. Bazı şeyler doğuştan gelir bazıları da çalışarak, yaşayarak, okuyarak…
Gazeteci ahlaklıysa toplumun en kahraman insanıdır.
Ahlaksızsa, en çirkin ve en tehlikeli…
Bunlar belli toplantı ve seminerlerde konuşulur, tartışılır, çözüm yolları aranır.
Ak‘a Kara deyip, ak, ak dolaşma meziyetinde olanlar, hizaya getirilmeye çalışılır ama bu kadar meziyetli olanlar, duracakları hizayı kendileri belirler ve başkalarını da oraya çekerler…
Zaten bu tür organizasyonları da genelde kendileri düzenlerler. Herkesi ölçer tartarlar, kimde kaç gram yağ var kimde bal var kimde çamur…
Allah bizi gazetecilerin şerrinden muhafaza eylesin.
Gazeteci çamursa, güneşe tutmak lazım! Dokunmak, su dökmek muhatap almak, sizi kirletir. Her türlü kirletir. Onu en iyi ısı paklar, kurutur, bertaraf eder…
Yaşadığım şehirde bir araya gelip, bu tür bertarafları beraber yapma yada notrölize etme görevi üstlenmesi gereken gazeteciler ise her geçen gün biraz daha bölünüp dağılıyorlar.
Millet birleşmek için dernek cemiyet kuruyor, bizimkiler ayrışmak için.
Kendileri ayrışan gazeteciler, nasıl toplumun birleşmesi için çalışacak merak ediyorum?
Adam başı 3 gazete, 3 gazete başı bir cemiyet kurarsanız, halka bir şey anlatamazsınız. Halkı da memleketi de savunamazsınız.
Atı alan Üsküdar’ı geçer, sizde herkes birbiriyle dalga geçer…
Kaybet kaybet değil, kazan kazan anlayışının yerleştiği bir toplum dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın…