- 19-06-2017 20:56
- 142
Materyalist felsefede maddeye kulluk, Allah’a kulluktan (hâşâ) daha önemlidir. Allah’ın yasalarına karşılık, kapitalin yani maddenin yasaları vardır.
Kapitalizmin argümanları kullanılarak, kapitalizmde derece yapılır.
Müslüman, bir şekilde kendini kandırılır.
Süslü ve cilalı bir şekilde “Müslüman her şeyin en iyisine layıktır! Müslüman zengin olmasın mı?” gibi söylemler söylenerek Müslüman yoldan çıkarılır.
Müslüman için örnek alınması gereken hayat, Peygamber Efendimizin (s.a.v)’in hayatı olmalıdır. Peygamber efendimizin hayatının ne kadar mütevazı ve özverili olduğunu bildiğimiz halde, nasıl bu cümleleri kurabiliyoruz?
Biz de şöyle diyoruz. Müslüman, her şeyin en iyisine layık da, Peygamber Efendimiz (s.a.v) her şeyin en iyisine layık değil miydi?
Peygamber Efendimiz döneminde, Kisralar ve Kayserlerin sarayları yok muydu?
Peygamber Efendimiz, neden bir Kisra gibi yaşamadı?
Peygamber Efendimiz, neden kerpiç taşıyıp kerpiç evlerde yaşadı?
Peygamber Efendimiz, neden saraylarda ve tahtların üzerinde değil de, kerpiç evlerin içinde hasırların üzerinde yattı?
Ey Müslüman “Müslüman zengin olmasın mı?” diye soruyorsun.
Ben de diyorum ki, olsun elbette zengin olsun ama Hz. Ebubekir gibi zengin olsun.
Bugün zengin olup da, Hz. Ebubekir yolunda olan kaç Müslüman vardır?
Bir orantı kurarsak, acaba Ebu Salebe ile Hz. Ebubekir orantısı kaç çıkar?
Mücahitlikten müteahhitliğe geçenlerin yüzdelik diliminde, Ebu Salebeleri ve Hz. Ebubekir’lerin yüzdelik dilimleri nasıldır?
Sen de biliyorsun ki Hz. Ebubekir yolunda olan ve sonradan zengin olan Müslüman ya yoktur ya da göremiyoruz.
O halde kapitalizme yenilmiş durumdayız.
Sosyalizme ve komünizme yenilmeyen Müslüman maalesef kapitalizme yenildi.
Sosyalizm ve komünizmin prensipleri açık ve nettir.
Kapitalizmin prensipleri ise örtülüdür. Adeta komünizm kâfir, kapitalizm ise münafıktır. Kapitalizm örtülü ve gizli olan kolay bir şekilde fark edilmeyen ve insanı rahat bir şekilde zehirleyebilen bir sistemdir.
Kapitalizm öyle argümanlar geliştirmiş ki, bunlar sinsi bir şekilde insanın hayatına girmiş ve insanı yönlendirir bir pozisyon almıştır.
“Büyük balık küçük balığı yutar!
Bal tutan parmağını yalar!
Gemisini yürüten kaptandır! İş bilenin, kılıç kuşananındır!”
gibi klişeleşmiş ifade ve söylemler hayatımızda prensipleşmiş söylemlerdir.
Amellerimiz (her ne kadar yok desek de) artık bu sözler üzerine inşa edilmektedir.
Artık (her ne şekilde olursa olsun) kazanmayı hedeflemiş durumdayız.
Kazanma yolunda İslam’ın prensiplerinden, helal ve haramlarından vazgeçmeye mal olsa da kazanalım diyoruz.
Kazanınca ferdiyetçi mantığa bürünüyor, malı koruma içgüdüsü kazanıyoruz.
“Ben kazandım, niye başkasına vereyim!” diyoruz.
Bu Ebu Salebe mantığı değil mi? Ebu Salebe de “Ben kazandıysam, niye başkası ile paylaşayım?” diyordu.