- 17-08-2018 19:49
- 22
Günümüzde ulaşım, yani bir yerden başka bir yere gitmek; hava, deniz, demir ve karayolu ile mümkündür.
Ben her dört ulaşım aracıyla da seyahat etmişim. İçlerinde sohbetlerin yapıldığı, yeni dostlukların kurulduğu, ülke meselelerinin konuşulduğu ulaşım araçlarının başında Trenler gelir. Gerçi günümüzde hızlı trenin olması bu olanakları sınırlandırmışsa da yinede diğer taşıtlara göre daha iyidir.
Kömürle çalışan, çıkardığı cüf cüf sesi, düdüğü, kısa mesafelerdeki duruşu ile kara trene defalarca Diyarbakır-Batman arasında ki seyahatlerde binmişimdir.
Kompartıman denilen genellikle sekiz kişiden oluşan odalardaki yolculuk, kişilerin bir birini tanımaları ve kuyu sohbetler etmeleri bir başka güzeldi.
Cumhuriyetin ilanından sonraki zaman diliminde dine ve dindara maddi ve manevi baskı her alanda kendini göstermiş, cumhuriyeti savunan ve aydın olarak geçinen kesimin Allah’ın varlığını sorgulamaları doğal bir hal almıştı. Anlatacağım olay böyle bir zaman dinimi içerisinde Kara trende cereyan etmiştir.
Bir kompartımanda genç bir öğretmen, imam ve altı tane de öğrenci vardı, yolculuk uzun sürecekti, kısa bir tanışma faslından sonra sohbetler derken günün modası olan konuya gelinmiş ve genç öğretmen kendinden emin biçimde odada bulunanlara:
“-Arkadaşlar, devir akıl, bilim ve fen devridir. Bizi geri bırakan, muasır medeniyetlere ulaşmamızı engelleyen din devri değildir. Gerici ve yobazların dediklerine, din tacirlerinin tuzaklarına düşmeyeceğiz. Aklımızı kullanacak gözümüzün görmediği ilmimizin ispatlamadığı şeylere inanmayacağız…
Arkadaşlar, bizlere Allah var diyorlar, hanı nerede, yerini yurdunu bilen var mı? Cennet, cehennemle bizi korkutuyorlar hani nerede? Gören var mı?...
Arkadaşlar, bakınız şu gördüğünüz elma ağacı gömümüzle görüyor elmayı o bize veriyor. İşte Portakal ve Zeytin ağaçları bize Portakal ve zeytin veriyorlar, sonra biz insanlar aklımızı kullanıyor zeytinden yağ ve yakacak elde ediyoruz…
Gördüğünüz gibi (haşa) Allah nerede?”
Sözleri ile Allah’ın varlığını sorgulayıp yok olduğunu ispatlamaya çalışırken imam efendi söze müdahale ederek;
-Hocam güzel şeyler anlatıyorsun size bazı sorular sorabilir miyim?
-Buyurun aklınıza geleni sorun cevaplayayım.
-Siz aklımızı kullanalım dediniz, aklımızın kabul etmediği gözümüzün görmediğine inanmayalım dediniz.
-Evet, devir bilim ve akıl devridir, hurafe ve bin yıl öncekilerin devri değildir.
-Hocam bize iyilikte bulunan birisine teşekkür etmek doğru olanımıdır?
-Evet, iyiliğe teşekkür insani bir görevdir.
-Şu elma ağacı bize sunduğu emleler ne güzel, elimize alır, mis kokusu güzel tadı ile afiyetle yeriz. Gidip bize bu elmayı sunan ağaca; “Ağaç efendi bu güzel ziyafetin için teşekkür ederim” dersek ve ağaçta dile gelip bize “Arkadaş ben bir odunum, yerim belli, yediğim çamurlu su o da belli, size sunulan bu güzel elmayı yapacak ne aklım ne kabiliyetim ve nede getirebilecek imkanım var.” derse ne cevap veririz?
Gidelim Portakal ağacına, kabuğa sarılmış dilim dilim dizilmiş, tadı, vitamini, suyu ve mis kokusuyla ona teşekküre edersek o da dile gelip; “Arkadaşlar benim elma ağacından farklı bir yiyeceğim yok. Haydi bir defa size bunu getirdim, ya diğer seneler nerede buldum da size getirdim. Siz akıllısınız, söyleyin bana; ağzınıza layık dilimleri, kabuk ile sarmayı, şekeri, suyu, vitamini… Daha niceleri okul okumamış kimya bilmeyen birisi olarak ben nasıl yapabilirim?” derse ne cevap veririz?
Gelelim Zeytin ağacına o da “Arkadaşlar elma ve portakal ağaçları size bazı hakikatleri anlattı fazla söze gerek yok. Size derim ki tüm imkânlarınızı kulanın ağacımın tüm zerrelerini inceleyin bakın bakalım benim zeytin yapacak bir kabiliyetim var mı? Biz bu odun halimizle bunu yapabiliyorsak siz aklınızla neden daha iyisini yapmayıp biz odunlara muhtaç olursunu?”
Hocam bak bütün bu ağaçlar bize ders veriyor ve gösteriyor ki, bunlara bu görevi veren birisi var, bu meyve ve sebzeleri bunların vasıtası ile gönderen birisi var ve her sene gönderdiğine göre bitmek tükenmez bir hazinesi var.
Aklımız, ilmimiz ve tüm gerçekler bunları yapan ve bize gönderenin, havaya, suya, çamura, vitaminlere, proteinlere… Kısaca bilip bilmediğimiz tüm varlıkların da sahibi ve terbiye edicisi olduğu gösteriyor. Biz de deriz ki bu sonsuz kudret sahi olan ALLAH’tır.