- 19-11-2018 14:01
- 34
Hıristiyan, Yahudi, Budist, Mecusi, Ateist… Gibi batıl bir dinin mensubu, anne babadan doğan ve ya bu kültürlerle büyüyen birisinin nasıl ne zaman Müslüman olacağı belli olmaz.
1997 yılı görevli olarak Diyarbakır kafilesi ile Hacca gitmiştim.
Medine ve Mekke deki Risale-i nur hizmetinde bulunan nur talebeleri ile tanışma şansım olmuş o güzel mekânlardaki dersleri dinlemiştim.
Yine bir akşam Mekke de bulunan dershanede dersi sonradan Müslüman olmuş Kazak bir genç yapmıştı.
Hıristiyanlar da dini hassasiyeti en fazla olanlar Katoliklerdir.
Dinlerine çok sadıktırlar. Kazaklar da genelde bu dine mensup, dindar ve çok tutucudurlar.
Dersi yapan (Şu an ismi hatırıma gelmiyor) Kazak genç: "Baba, anne, nene ve iki kardeş, Hıristiyan ve Katolik, kendisinin elektronik mühendisi abisinin bir güreşçi" olduğunu söyledikten sonra:
“Abım ansızın kalp krizinden öldü. Ölümü beni fazlasıyla sarsmıştı, dünyam başıma yıkılmıştı, koca dünyada yalnız kalmıştım.
Geceleri uyuyamıyor gündüzleri deliler gibi dolaşıyordum.
Abım ölmemeliydi, gençti, daha görecek çok şeyleri vardı, beni yalnız bırakmamalıydı…
Hayatım allak bulak olmuş, tek düşüncem ölen abım ve onu tekrar görmeme korkusu olmuştu.
Rusya da okumuş üniversiteyi bitirmiş dünya ilmini iyi bilen biriydim.
Tüm ilimler bana kabre kadar eşlik ediyordu, ya ötesi; ondan söz eden bir ilim yoktu.
Oysa abım öbür tarafa gitmişti.
Sadece ölüm ve ötesini din haber veriyordu.
Onun için dinime, kiliseye gitmeye, papazla konuşmaya daha fazla önem vermeye başladım.
Bu hal aylar devam etti, ancak içimdeki acıyı azaltmıyor, yalnızlığımı gidermiyordu.
Dinimle ilgili kitapları okumaya, papazı dinlemeye fazla önem veriyordum.
Yine de içimdeki boşluk giderilmiyor, tatmin olmuyor ve en önemlisi gördüğüm eğitimle çelişiyordu.
Aklıma, mantığıma uymuyordu.
Diğer dinleri araştırmaya karar verdim.
Protestan, Yahudi, Budizm ve İslam’ı inceledim. İçlerinde bana en mantıklısı İslam ve onun kitabı Kur’an geldi.
Müslüman birisiyle arkadaş oldum, Kur’anı öğrenmeye çalıştım, okuyunca bir nebze huzur buluyordum.
Okudukça, araştırdıkça, musbet ilimler ile çelişen bir tarafını bilmiyordum.
Aklım bu dini ve kitabı kabul ediyordu, ancak kalbim teslim olmuyor, Müslüman olmuyordum.” (Ben ilk kez akıl ile kalbin ayrı olduğunu önemli olan kalbin kabul etmesi olduğunu burada anladım.)
Derken bir başka Müslüman ile arkadaş oldum o arkadaşla da Kur’anı okuyor, İslam hakkında sorular soruyordum.
Bir gün; “İstersen Kur’an’ın tefsiri olan Risale-i nur'da okuyalım” dedi kabul ettim o okudu dinledim, etkilendim en fazlada:
“Ey İnsan! Hayatın ağır tekâlifini omzuna alıp zahmet çekme.
Hayatın fenasını düşünüp, hüzne düşme.
Yalnız dünyevi ehemmiyetsiz meyvelerini görüp dünyaya gelişinden pişmanlık gösterme…”(Asa-ı Musa)
Tam içimden geçenleri anlatıyor kalbime hitap ediyordu, mest oldum artık her gün o gençle buluşuyor Kur'an ve Risale-i nur okuyorduk.
Özellikle İman-i meseleler, haşır ve diğer konuları daha fazla okuyorduk.
“Ey İnsan! Yaptığın hizmet, ettiğin ubudiyet boşu boşuna gitmez.
Bir dar-ı mükafat, bir mahal-i saadet senin için ihzar edilmiştir. Senin şu fani dünyaya bedel, baki bir Cennet seni bekler… Senin küçük bahçeni halk ettiği gibi, Cennet’i dahi senin için halk edebilir ve halk etmiş ve sana va’d etmiş. Ve va’dettiği için, elbette seni onun içine alacak”(Asa-i Musa)
Artık kalbim de teslim oldu ve kelime-i Şehadet getirerek Müslüman oldum.
Huzur bulmuştum. Ölümün bir yok olma olmadığını anlamıştım.
Durumu aileme anlattım nenem fazla tepki göstermeyerek kısa bir zamanda Müslüman oldu.
Ancak annem çok sert tepki gösterdi uzun süre benimle konuşmadı, bendeki olumlu değişmeleri, ona karşı tavrım ve nenemin yardımıyla Allah da nasip etti o da İslamı seçti.”
“Ya baban” diye sorulduğunda gözlerinde yaş aktı ve “o henüz Müslüman değil ona dua edin” dedi.