- 13-11-2019 18:40
- 34
Diyarbakır’da KHK mağdurları kendi aralarında bir platform oluşturmuşlar.
Siyasi bir amaçlarının olmadığını, ülkedeki tüm mağdurların fikirlerini bir tarafa bırakarak, KHK ile oluşan sıkıntılar etrafında toplamayı uygun görmüşlerdi.
Kendilerini tanıtmak, kamuoyunda dillendirmek ve destek amaçlı olarak siyasi partileri ziyaretler yapıyorlardı.
Bu amaçla Saadet Partisi il başkanlığını ziyarete gelmişlerdi.
Daha önce kamunun değişik kurumlarında görev almış, biri diğerinden değerli olan bu insanlarla tanışma ve dertlerini dinleme imkânım oldu.
KHK, 12 Eylül darbesinin ürünü ve 1982 Anayasası 87. maddesinde "Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisini vermek" olarak tarif edilen bir yasadır.
Anayasanızda var olan bu yasa, Ak Parti iktidarı öncesi pek bilinmeyen ve de merak edilmezdi.
15 Temiz 2016 Hain darbe teşebbüsünden sonra ilan edilen OHAL ve 23 Temmuz 2016 da uygulamaya başlanan ilk KHK ile insanların guruplar halinde sorgusuz sualsiz işten atılmaları ile ülkenin en önemli gündem maddelerinden biri oldu.
Günümüze kadar çıkarılan KHK’lar ile kamuda yüz bin den fazla kişinin işine son verilerek yüz binlerce vasıflı çalışan bir anda işsiz olmuştu.
Sayın Bülent Arınç'ın da gündeme getirdiği ve medyada linç olmasına vesile olan KHK ve mağdur olanlar neyin nesidir diye hiç merak ettik mi?
Yoksa oluşan mahalle baskısına boyun eğip "beter olsun" diyerek oluşan mağduriyetlere onay mı verdik?
Bizler KHK ile ihraç olanlardan biri veya bir kaçıyla görüşüp onları dinledik mi?
Yoksa "seni tanıyorum, sen mağdursun amma diğerleri..." deyip peşin suçlu mu ilan ettik?
Mahkemelerde beraat eden, aklanmaların tekrar görevine dönmeyeler olduğunu biliyor muyuz?
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
"Mazlumun bedduasını almaktan kork. Zira Allah'la bu beddua arasında perde mevcut değildir."[Buharı, Müslim iman 31, Tirmizi, Ebu Davud ve Nesei, Zekat 46 (5 55)]
Hadisi aklımıza getirip düşündük mü?
Cevap vermemiz gereken sorular çok.
Bir Müslüman; zan, niyet veya başkasının haberi ile karar vermeden önce zanlıyı da dinlemesi gerekir.
Zanliyi dilemeden, aklıselim, vidanın sesi ve dinimizin insan haklarına verdiği değerleri önemsemeden, somut olmayan ve kulaktan duyma bilgilerle KHK’ları suçlu bulmuşsa, verdiği karar iki sonuçtan birini doğurur.
Ya sevabı olmayan doğruyu söylemiş.
Ya da günah olan yalanı söylemiş.
Kişi için tehlikenin büyüğü yanlış yani yalan söylemiş olmasıdır.
Bu yanlışa Tv. gazete veya başka araçlarla elde ettiği bilgiler sebep olsa dahi, ahirette mazeret olmayacağı kesindir.
Kişi bu yanlışları yaymış veya birilerini mağdur etmiş ise büyük günah işlemiş demektir.
İftira attığı, mağdur ettiği, gıybet yaptığı ve en önemlisi kul hakkına tecavüz ettiği için tövbe etmeden ölürse misliyle cezasını göreceğidir.
Bir yandan sevabı olmayan yalan söylememe
Öbür taraftan kul hakkı ve büyük günah.
Mağdur olan kul da ahirette hakına karşılık (Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem müflis hadise göre) onu mağdur olmasına vesile olan kişinin; kıldığı namazı, verdiği zekatı, gittiği haccı, sahip olduğu imanı alma hatta kendi günahını hakkına karşı ona yükleme durumu söz konusu olacağıdır.
Kin, nefret, başkasına yalakalık veya davaya sadakat adına yaptıklarımız haksızlıkların ahirette elbette karşılığı olacaktır.
Hud suresi 113 ayet:
"Bir de sakın zulmedenlere meyletmeyin, sempati duymayın. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka dostunuz yoktur; sonra yardım da göremezsiniz."
Selam ve dua il