- 27-08-2017 21:48
- 10
Kitabı bitirdiğinde aklında tek bir cümle kalmış ama o cümle günlerce haftalarca zihninde dönüp durmuştu.
“Yoksa her şey ben olmadığım zaman benim olmadığım yerlerde mi oluyordu?”
Sevdiği bir yazardı Yusuf Atılgan ve sevdiği kitaplarından birinde geçiyordu. Aylak Adam isimli kitabı bitirdiğinde korkmuştu. İki kapak arasında kendini okumuş olmaktan korkmuştu.
Bugüne değin okuduğu yüzlerce kitabın her birinde parça parça kendini bulduğu olmuştu evet ama bu öyle bir şey değildi.
Aylak Adam ki ismi yoktu kitapta ki kahramanın sanki ismini ve suretini kendinde bulmuştu. Ve acımasızca yitirmek üzereydi.
Gerçekten öyle miydi?
Yani her şey ben olmadığımda olmadığım yerlerde mi oluyor. Peki, ben olduğum da ve olduğum yerlerde olanlar neyin nesi ve kimin olmadığında olduklarıydı?
Aynaları sevmiyordu, ve kitapların aynalaşması korkutuyordu onu insanların aynılaşmasının işareti gibiydi. Aynılaşmak ise ölmenin en iğrenç, en anlamsız haliydi.
Her şey ben olmadığımda ve olmadığım yerlerde oluyordu ve ben hiçten başka bir şey olamıyordum. Olduğum da ve olduğum yerlerde hiçbir şey olmuyordu.
Katil olmanın eşiğinde maktul olmanın korkusundaydım.
Her gün önünde ittiği bebek arabası ve elinde sigarayla yine önümden geçince onu nasıl öldürebileceğimin hesabını yaptım yine. Bebek arabasında gezdirdiği 2 yaşında bebeği, bebeğine olan ilgisi, dökülmüş saçları, ve hafiften öne eğilerek yürümesi ve çocuğunu çok sevmesi ve en çok da kimsenin olmadığı kimsenin görünmediği kadar gıcık görünmesi.
Onun olmadığında olan şeylerin ve olmadığı yerlerin kahramanı olduğumu düşünmüş ve beni andıran gıcığın teki olması ölmesi içi yeterli miydi?
Değildi elbet.
Ama onda kendimi görmeye tahammülüm kalmamıştı. Olmadığım yerde beni benden habersiz ve istemsiz taşımasına artık katlanamayacaktım.
Sararmış, kenarları kararmış aynayı kırmalıydım. Kırıp her bir parçasıyla kendimi sayısız yansımadaki ışıkla dağıtmalıydım.
Bir cinayetin acemi kurgusunda kendinin katili acemi bir senarist gibi günlerce düşünsem de çözümü her gece tekrar tekrar gördüğüm rüyalarımda buldum.
Evden çıktığımın bin üç yüz elli yedinci adımında önünde durmuş ve ona bir kağıt uzatmıştım. Bomboş bir kâğıt. Donuk bir şekilde ona bakıyordum. Yüzümdeki ifadesizlikten korkmuş ve uzattığım kâğıda bakıp da kağıtta bir şey göremeyince daha da ürkmüştü.
O denli korkmuş olacak ki kağıdı geri uzatarak hiçbir şey sormadan uzaklaşmaya başlamıştı iki defa arkasına dönüp bana bakmıştı.
Bakmış ama neye baktığını anlamamıştı. Kendine mi aylaklığına mı katiline mi yoksa maktulüne mi?
Sonraki sabah uyanamadığında gazeteler uyku apnesi dedi.
Bir cinayet ya da intihar değil. Sadece uyku apnesiydi. İki değil bir kişiydi.
Yada bire gömülü iki kişiydi…