- 05-03-2021 23:02
- 44
"Bana mutluluktan söz etme; anısı beni mutsuz ediyor. Bana huzurdan söz etme; gölgesi beni korkutuyor; ama bak bana, sana, Cennet'in kalbimin külleri içinde yaktığı mübarek feneri göstereceğim; seni bir annenin yegâne çocuğunu sevdiği gibi sevdiğimi biliyorsun. Aşk seni kendimden dahi korumayı öğretti bana. Beni, seninle birlikte uzak diyarlara gitmekten alıkoyan şey, ateşle temizlenmiş o Aşk'tır. Aşk, senin özgürce ve erdemli bir şekilde yaşamana imkân vermek için, içimdeki arzuyu öldürüyor."
Arap dilinde yazılmış ilk romanlardan biri olmakla birlikte imkânsız bir aşkı da anlatmaktadır.
Aşkın yanı sıra Cibran, din adamlarının yozlaşmasını ve doğu kültürü altında ezilen kadın hakları gibi önemli bir konuya da değinmiştir.
Aşkı duygulara dökmek bazen hepimiz için güç olur, en azından kendim için öyle olduğunu düşünüyorum. Cibran duygularını hiç esirgemeden aşkının güzelliğini anlatırken aşka hayran bırakıyor okurunu. İlk aşklarımızı hatırlamamız için elinden geleni yapıyor. Belki de kısaca; o aşkların her anını gözler önüne seriyor. Kitabı okumak isteyenlere,‘hadi bakalım ilk aşklarımızı anma vakti geldi sanırım’ diyerek konuya devam etmek istiyorum.
Edebi bir içtenlikle yazılmış olan bu eser, kız çocuklarının çağa uyarak yaptırılan evliliklerine değinilmiş, toplumsal baskıları ve kuralmış gibi yaşanan hayatları, kaderin öngördüğü yaşama boyun eğmek zorunda kalan insanları ele alarak aslında bir yaraya dokunmuştur.
1912’de yazılan bu roman yüzyıl geçmesine rağmen hâlâ yaşantılarımızda az da olsa gelişmişlikle devam eden hayatların da var olduğunu ne kadar isyan etsek de düşünerek ve hüzünlenerek bu gerçekleri unutturmayan bir kitap olarak okurun anılarında kalacaktır.
Ve dahası; insan varlığının anlamını sorgulayan dokunaklı bir aşk hikâyesini de barındırıyor içinde. Gerçek bir aşkı yaşamak için çaba harcamaya bile imkân vermeyen toplum baskıları ve birbirini çok seven iki insanın yaşantılarıdır var olan gerçeklerden biriside. Umutsuz bir aşkı ve toplumsal mesajları barındıran enfes bir roman olan bu kitap okuyucuyu da duygulandıracağına eminim.
Koşulsuz bir sevgi ve seslerini birbirlerine namelerle duyuran iki karakter var karşımızda. Dili ve anlatımı çok etkileyici! İlk defa yaşanan ve tadı anılarda hep kalacak olan bir aşk hikâyesi.
Yazar okura eski bir film izletir gibi anlatmış yaşananları.
Betimlemeler, benzetmeler beni derinden sarstı diyebilirim. Cibran’ın kelimeler üzerindeki gücü çok hoşuma gitti. Cümleler vurucu ve sarsıcıydı. İnsanın âşık olduğu kişiyi kendinden ve aşkından bile korumasını öyle güzel ifade etmiş ki! Hatta bir bölümde Salma ayrılırken şu cümleyle çok şey anlatmıştır bu aşkın imkânsızlığı hakkında;
‘’Islanmak, boğulanı korkutmaz.’’
Tesadüftür ki kardeşim bana ilk aşkımdan bahsetti dün gece. Sanki biliyormuş gibi bu hikâyeyi yazacağımı. Bazen gelen tesadüfler insanı çok derinlere götürüyor ve açıklanamaz bir şekilde etkiliyor. Lise yıllarımda ilk aşkıma aşk şiirleri yazmıştım, kardeşimde ne büyük etki bırakmışım ki bana birkaç cümle söyledi. Ne güzel yazmışım, ne güzel dile getirmişim aşkımı. Saf aşkın derinliği ve temizliği umarım yeryüzünde daima var olur.
Hatırladığım kadarıyla şiirlerim için o yıllarda okuru iyi düzeyde olan bir gazeteden teklif almıştım. Haftalık köşelerinde yazmam için belli de bir meblağ ödeyeceklerdi. Aslında kendi açımdan çok olumlu bir gelişme idi bu teklif ve ben henüz lise öğrencisiydim. Çünkü insan yazdıkça yazmak istiyor ve kendini yazım konusunda daha çok geliştiriyor diye düşünüyorum. Hem hep dediğim gibi ‘’Yazmak beni iyileştiriyordu.’’
Lakin benim o şiirleri göndermeye ne gücüm ne de cesaretim vardı. O günden sonra hiç şiir yazmadım desem doğrudur. Belli bir zaman ise şiir bile okuyamadığımı hatırladıkça üzülüyorum. Yazdığım şiirleri de yok ettiğimi anımsıyorum. Sanki onları yok edersem içimdeki duygularında öleceğini düşünmüştüm. Kendi kendime çocukça verdiğim bir karardı aslında. Hani o balkon duvarlarının dili olsa da konuşsa. 15-16 yaşlarında bir kız çocuğu ve hep hatıralarında kalacak bir aşk hikâyesi. Ben aşkımı korkarak ve hiç söylemeden içimde yaşadım. Ona bunları anlatmama ne coğrafyam ne de yaşadığım yer izin verdi. Ya sizin?
‘’Ah gençlik yıllarının yoldaşları! Sizden bir şey istirham ediyorum; Gönlünüzü verdiğiniz kızların aşkına Salma’nın mezarına bir demet çiçek götürün benim yerime. Solan yapraklarına düşen çiğlerin gözyaşlarımı temsil etmesi gibi serpin çiçekleri Salma’nın mezarına.’’
Bu sözlerin üzerine ne denir ki, uzaklara dalıp yutkunmaktan başka…
Şuan plakta Müzeyyen Senar çalıyor ‘’Şarkılar seni söyler’’
Okuyunuz efendim
Halil Cibran / Kırık Kanatla