- 24-03-2023 00:01
- 23-03-2023 16:30
- 28
Depremler hayatımızı yerle bir ettikten sonra bir de sel felaketiyle içimiz yandı.
Çadırlar sel sularında sürüklendi gitti.
Peygamberler şehri Şanlıurfa’da balıklı göl, tarihinin en açıklı günlerine şahitlik etti.
Depremzede bir genç kız, yıkılan enkazın önünde gazetecilere demeç verirken “Sıcak su ne kadar da lüksmüş, ayağımızdaki çorap ne kadar da lüksmüş, ne kadar küçük dertleri büyütüp durmuşuz” diyerek ibretlik bir ders veriyordu.
Düşündüm…
Çok derin düşüncelere daldım.
Biraz fazla mı büyüttük yaşamayı?
Oysa üç günlük bir dünyaydı.
Tek nefeslik bir can.
İki dakika nefessiz kalsak, dünya yansa umurumuzda olmazdı.
Ne kadar kıymetliymiş aldığımız nefes.
Atan kalbimiz.
Ağrımayan başımız.
Hiç değerini bilemedik ailemizin, ağlığımızın, sevdiklerimizin.
Oysa bir sabah sevdikleriyle kahvaltı masasında bile buluşamadı depremzedeler.
Birbirinden belki özür dilemede ölüp gidenler oldu.
Kırdığı kalbi dahi onaramadan ölenler oldu.
Asılsa yarın barışırız diyerek, bir daha hiç barışamayacak olanlar var şimdi.
Kıymetini bilmediğimiz çok şey var.
Başımızı koyup uyuduğumuz o yastık…
Üzeremize giydiğimiz o mont.
Bizi yürüten ayaklarımız…
90 saniyede yerle bir olan o koca binaları, sel sularına kapılıp giden kadın ve çocukları görünce anlıyor insan.