- 17-10-2014 00:03
- 122
YAKIP YIKTIKLARIMIZ
14 Ekim Salı kentin genelinde insanların dilinde dolanıp duran ve kaynağı belli olmayan bir haber Çarşamba günü esnafı ne yapacağı konusunda şaşkına çevirdi bıraktı.
Neymiş Abdullah Öcalan’ın Çözüm Süreciyle ilgili verdiği mühlet 15 Ekim’de bitecek ve hükümet adım atmadığı için esnaf kepenk kapatma eylemi yapacaktı.
Peki, buna kim karar vermiş bunu kim söylemişti belli değildi.
Ama o tedirginlik haliyle insanlar bunu birbirine o kadar sordu ki sorunun kendisi cevabını bulamadan bir anda bütün kente yayılmış ve esnafı kapalı kepenkler önünde tıpkı 90’lardaki ruh haliyle tur atmaya beklemeye zorlamıştı.
Polis zırhlı araçlarla köşe başlarını tutmuş olası eylemlere müdahale etmek için giyinip kuşanmıştı hatta sabah işe giderken bizzat tanık olduğum için söylüyorum, giyinip kuşanma işini kaldırım üstünde yapmıştı.
Tedirgin ve gergin bekleyiş her an her şey olabileceğinin sinyallerini veriyordu.
Polis tedirgin halk tedirgin ve ortalıkta kepenk kapatma eylemi ve yürüyüş olacağının dedikodusu bir de üstüne 2 gün önce Çamlıca Mahallesinde iki otomobilde yapılan aramada 4 adet Kalaşnikof marka silah ile 276 mermini ele geçirilmesi tedirginliği besleyen unsurlardı.
Öğlene kadar esnaf birbirine bakıp ne yapacağına karar verememiş ve nihayetinde kepenkler açılmış gergin hava dağılmıştı.
90’ların gergin ve tedirgin ruh halinin tam geçtiğini düşünmesem de özellikle Öcalan’ın 8 Ekimde yazdığı mektupta yer alan HDP’ye ve Kürt siyasetçilerine hitaben “olaylarının önünü almak için hükümetle temasa geçmeniz hayatiyet arz etmektedir. Aksi halde önü katliama açık provokasyona yol açmış olacağız. Taraflar dar çıkar bakışlı inatlaşmaları terk etme durumundadır. Bu ortamdan çözüm sürecini hızlandırmanın yolu başarınızla orantılıdır. Hükümetten seri adımlar beklemek çok önemli ve hakkımızdır. Başta çatışma durumunda kaldığımız STK'larla diyalogla çözme yöntemi önemlidir. Bu konularda gerekli hassasiyet beklentisiyle, en kısa zamanda görüşmek dileğiyle”
Biraz daha geriye gidersek 6 Ekim’de HDP’den yazılı bir açıklamayla yapılan “Sokağa çıkın” çağrısına dayandırılan eylemlerin sonlandırılması ve sağduyu çağrısı Öcalan’dan gelmişti. HDP’den "Halklarımıza Acil Eylem Çağrısı" başlığıyla yapılan açıklamada, "Kobani'de yaşanan katliam girişimine karşı 7'den 70'e bütün halklarımızı sokağa, alan tutmaya ve harekete geçmeye çağırıyoruz. Bütün uluslararası kurumlar, demokratik kitle örgütleri, emek ve meslek örgütleri, kadın ve gençlik örgütleri, demokratik güçler Kobani'de yaşanan vahşete karşı harekete geçmelidir. Bundan böyle her yer Kobani'dir. Kobani'deki kuşatma ve vahşi saldırganlık son bulana kadar süresiz direnişe çağırıyoruz"
Öcalan HDP’nin çağrısının ve olayların hemen akabinde yani 2 gün sonrasında “hükümetle temasa, STK’larla diyaloga geçin” mektubu gönderecek ama bu mektup 14 Ekim’de paylaşılıp okunacak.
Bir yandan KCK’den yapılan açıklamalar diğer yandan HDP’nin açıklamaları ve Öcalan’ın çağrısı.
Hepsini kronolojik olarak sıralayıp içeriklerini değerlendirdiğinizde ve sokaktaki yansımalarıyla analiz ettiğinizde siz nasıl bir sonuca varıyorsunuz bilemem ama tüm bunlarla beraber hükümet ve ana muhalefet temsilcileriyle birlikte Cumhurbaşkanının açıklamaları ne Öcalan’ın ne de çatışma noktasına gelen ülkücüleri sokaktan uzak tutmaya çalışan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin sağduyu çağrısının yanında bile geçememiştir.
Yaşanan birkaç günlük eylemlerin 38 kişinin canına mal olmasıdır. Bununla beraber Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Türkiye Partisi olmak yolunda ciddi ve güçlü adımlar atan HDP’nin ve HDP’nin de üstüne çıkan siyasetiyle Türkiye genelinde imajını büyüten ve genişleten Selahattin Demirtaş’ın bütün emekleri birkaç günlük eylemler heba oldu.
Bir diğer sonucu da Kürt ya da Türk olsun Türkiye’de IŞİD’in katlimalarına karşı Kobanelilerle kurulan empati ve duygusal birliktelik yerle bir olmak bir yana Kobane’ye düşmanlığa döndü.