- 05-08-2023 03:01
- 05-08-2023 15:30
- 7200
Kur'an-ı Kerim'in hüzünlü sayfalarında “ahsenü’l-kasas” kıssaların en güzeli olarak geçer: Hz. Yusuf’un hikayesi…
Hz. Yakup'un gönlünde yankılanan imtihanların en ağır yükü belki de burada yatar. Bir yanda evlat hasretinin acısıyla yanarken, öte yandan evlatlarının ihanetinin soğuk pençesini derinlemesine hisseder. Hz. Yakup'un yüreği; kederin ve yalanın gölgesinde titrer, titremeye başlar.
Hz. Yakup, evlatları arasında en çok Yusuf'u tutar gönlünde ve ona özen gösterir. Onun üzerine titrer. Fakat babaların bu tutumu, kardeşlerinin karanlık kıskançlıkları tetikler. Kardeşler, kıskançlıkla dolup taşan iç dünyalarında sinsice bir komploya kollarını uzatırlar.
Yusuf’u kuyuya atarlar ve sonra da babalarına, kurtlar tarafından yendiğini yalanını söylerler.
Hz. Yakup, biricik oğlu Yusuf’un başına gelenlerden habersizdir. Evlat hasretinin ve acısının ağırlığını taşır omuzlarında. Rivayet odur ki kırk yılı aşkın bir süre hem evlat hasreti çeker hem de diğer evlatların ihaneti yüreğine saplanır. Yüreğine saplanan acı ve ihanet orada derin yaralar açar.
Hz. Yakup için acı ve elem dolu günler başlar. En sevdiği evladının kaybolmasının acısına dayanamaz. Gece gündüz elem ve keder içinde ağlamaya ve acı çekmeye başlar.
O kadar derin bir acı ve hüzün içindedir ki artık insanların arasında yaşayamaz. Kendini bir kulübenin içine hapseder, orada yalnız başına gözlerden uzak acısını yaşar.
Hz. Yakup’un gözleri, biricik oğlunun hasretinden ağlaya ağlaya kör olur.
Hz. Yakup’un bütün gözlerden uzak elem, keder, çile, acı, üzüntü, hasret çektiği bu çadıra “Külbe-i Ahzân” yani hüzünler kulübesi demişler.
Kadim edebiyatımızda bu yere beyt-i ahzân, beytülahzân, beytülhüzn ve külbe-i ahzân gibi isimler verilmiştir.
İsimler her ne kadar farklı olsa da sonuç hep aynı kapıya çıkar: Hüzün, hüzünler kulübesi, hüzünler bahçesi, kederler evi, gam bahçesi…
Hz. Yakup, biricik oğlu Hz. Yusuf’a kavuştuğunda ise hüzünler kulübesinden çıkar ve tekrar gözleri görmeye başlar. Bu vuslat ile noktalanır, kıssaların en güzeli “ahsenü’l-kasas” …
Bir garip olay ise “ahsenü’l-kasas” yani kıssaların en güzelinin içinde “Külbe-i Ahzân” yani hüzünlerin en büyüğünün yer alması. Kendi dünyamızda da "ahsenü’l-kasas" yani en güzel hikâye olan hayatımızı, bazen kendi ellerimizle "Külbe-i Ahzân" yani hüzünler evine dönüştürebiliyoruz. Hayatımızın hikayesini sıklıkla gam, keder, elem ve hüzünle örüyoruz.
Belki de yapmamız gereken, kendi yarattığımız hüzünler kulübesinden çıkıp en güzel hikayemizi yaşamaktır.
Kadim edebiyatımızda sıkça yer verilen “Külbe-i Ahzân” hüzün dolu hikayelerin her zaman baş tacı olur. Kadim edebiyatımızın birçok yerinde de kendi dünyasını hüzünler evine geçiren kişiler için kullanılır bu terim. Hâfız-ı Şirâzî’nin dediği gibi:
“Yusuf-ı güm-geşte bâz âyed be-Ken’ân gam ne-hor/ Külbe-i ahzân şeved rûzî gülistân gam ne-hor”
“Döner yine Kenân’a kaybolan Yûsuf, üzülme e gam çekme/ Üzüntüler kulübesi gül bahçesi olur bir gün, üzülme ve gam çekme.”
Başımıza gelen imtihanların en ağırı Yusuf’umuzun kaybolması olsa bile, “Külbe-i Ahzân” elbet bir gün gül bahçesi olacaktır.
En güzel kıssaları yaşamak dileğiyle…
Sultan demir 1 yıl önce
Mahfuz altemur 1 yıl önce
Veysel 1 yıl önce