- 17-05-2015 18:03
- 22716
Hafta sonu görüştüğümüz HDP adayları ve parti yöneticileriyle, seçim süreci ve parti politikalarını konuştuk.
Verilen en önemli mesajlardan birisi HDP’nin artık Kürt partisi değil, Türkiye partisi olduğunun ilan edilmesiydi…
HDP’nin bütün renkleri içerisinde barındırarak geniş bir şemsiye oluşturduğunu, bunun da kendilerini barajın üzerine taşıyacağını düşünüyorlar.
Onlara şöyle bir soru yöneltiyorum:
Çok renklilik projesi, kısmen AK Parti’nin kuruluş felsefesine benziyor. Onların başında Recep Tayyib Erdoğan gibi güçlü bir isim olduğu için uzun süre bir arada tutabildi. HDP’de ise o sınırlı renkliliğin tüm sınırları kaldırıldı. En uç renkler bile şemsiyenin altına alındı. Bu kadar rengin bir arada bulundurulması ve bir arada tutulması sorun yaratmayacak mı? Barajın üstünde veya altında…”
Böyle bir durumun kendileri için kesinlikle bir dezavantaj değil, avantaj olduğunu ve bu durumun kendilerine zevk verdiğini ifade ettiler.
Ali Atalan’ın “Kişilik üzerine olabilir ama kültür veya din üzerine eleştirmek ırkçılıktır. Biz ırkçılığa kökten karşıyız” demesi üzerine kendilerine şöyle bir soru yöneltiyoruz:
Irkçılıktan şikayet ediyoruz hepimiz ama HDP tabanın da “en kötü Kürt en iyi Türk’ten daha iyidir”, “bize oy vermeyenler Kürt değildir!” gibi söylemler var bunlar ırkçılık kokan sözler değil mi?
Atalan ve Becerikli, bu tür söylemlerin kesinlikle yanlış olduğunu ve parti olarak bu tür yaklaşımlarla mücadele ettiklerini söylüyorlar.
Yıllarca PKK ile mücadele eden aşiretlerin HDP’ye katılımlarına ise “Biz aşiret yapısını çözdük. Felsefemizi kabul eden herkese kapımız açıktır. Kimseyle herhangi bir mukavele veya sözleşme yapmıyoruz” açıklamasını getiriyorlar
Ali Atalan’a Ezidilik üzerine yapılan eleştirileri sorunca: “Asla Ezidilik üzerinden siyaset yapmam, demokratik sosyalist yapım vardır. Zaten halkta bunu kabullendi. Halk ziyaretlerimizde, canımız kurban diyerek beni bağırlarına bastılar” diyor.
“Kendini halka anlatan HDP’nin belediye çalışmalarıyla ilgili bir sıkıntısı oluyor mu? Çünkü Batman’da belediyecilik noktasında ciddi sıkıntılar mevcut” diyoruz.
HDP’liler “Belediye çalışmaları, Şengallilere kaynak aktarıldığı için aksadı” diyerek sorumuza yanıt veriyorlar.
Van’da asılan kan akan çeşme görüntüleriyle halkın tehdit edilmesini sorduk!
Parti Meclisi Üyesi olan Saadet Becerikli bu durumun kesinlikle tasvip edilmediğini, hemen ilgililerin uyarılıp afişlerin indirildiğini ve soruşturma açıldığını söylüyor…
Barajın aşılmaması üzerine ne yapılacağı konusunda fikirlerini soruyoruz. Mealen “Erken seçime gidilmesini sağlayacağız” diyorlar…
Bu sağlamanın çok da demokratik yollardan olmayacağıyla ilgili duyum ve şüphelerimizi aktarıyoruz, onlarsa yüzde yirmi, yirmi beşin temsil edilmediği bir meclisin meşru olmadığını ve bunun için de bu meclisin kesinlikle görev yapmaması gerektiğini söylüyorlar…
“Silah bırakma çözüm değildir. Hükümet çözüm değil çözülme istiyor” diyor HDP’liler.
Siyasi söylemler ve politikalar üzerine çok fazla yorum yapma gereği duymuyorum.
%20–25 veya 9,9’un temsil edilmediği bir meclisin meşruiyetinin tartışılmasını da anlayabiliyorum. Ama buna tepkilerin, demokratik yollardan gösterilmesi gerektiğine inanıyorum.
Bununla ilgili çok fazla açıklama yapıldı “Kesinlikle halkın malı ve canına zarar gelmeyecek” denen açıklamalar yapıldı.
Ancak sokakta bir tedirginlik havası hakim. Bazı kişilerin “Abi ben HDP’ye vereceğim, barajın altında kalırlarsa eylemler başlar” dediğine şahitlik ediyoruz…
İyisi mi, bekleyip görelim... İyilerin kazandığı, hak ederek kazandığı bir seçim dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın...