Kusursuz bir an…

Kusursuz bir an…

Sevdiğim, değerli bir öğretmenim çocukluğundan ve gençliğinden bize bazen bir şeyler anlatırdı.

Yine bir gün hava çok sıcaktı ve dersten bunalmıştık. Öğretmenimiz perdeleri çekti ve hareketlenelim diye anlatmaya başladı:

Benim için kıyafet almak hep zordur özellikle de bayramlarda. Bir türlü ne tarz bir şey alsam acaba diye karar veremem. Karar verdiğimde de onu bulamam.

Genelde hep son saatlere kalır kıyafet işi.

Arefe günü gece yarısına kadar bile düşünmüşlüğüm ve sokaklarda gezinmişliğim var. Ailemle birlikte çıkarım dışarı ve karar verene kadar oradan oraya gezer dururuz.

Eve en erken gece dokuz da gelirdik.

Ama genelde on biri bulurdu.

Sonra hemen kıyafetleri yıkar asardı annem.

Bende doğruca mutfağa gider kurabiye, revani ve börek yapardım. En az 3 çeşit olurdu.

Ayaklarımın yürümekten sızladığını oturana kadar anlamazdım. Mutfakta işim bitince gece, saat 2 ya da 3 olurdu.

Sonra doğruca banyoya duş almaya gider ondan hemen sonra da ellerime kına yapardı annem.

O da uyumazdı o vakte kadar çamaşırlardan ve ev işlerinden kaldırdı o saate kadar.

Sonra uzanırdım,  normalde bütün bu koşuşturmacanın ardından uzandığında tüm vücudum sızlar.

Ama o günler de asla bunu hissetmez aksine heyecan dolu olurdum.

Sabaha doğru uyurdum, sabahta babam bizi kaldırırdı. Kalkınca direk banyoda ellerimi uzunca yıkar sonra kınanın kokusunu içime çekerdim. Tekbir sesleri gelirdi camiden.

Sonra annemi uyandırır ve babam camiden gelene kadar üzerimizi giyerdik. Babam gelince bayramlaşır ve hemen babaanneme giderdik. Sabah hep erkenden orada olurduk.

Ama gittiğimizde hala uyanmamış olurlardı. Bizde kardeşimle beraber saçlarımızla oynar, uğraşırdık. Saat sekiz de kahvaltı hazırlar ve sofraya otururduk. Kahvaltı sofrası epey yerde serili kalırdı çünkü evdekiler yavaş yavaş uyanırdı.

Kahvaltıdan sonra bir kargaşa olurdu.

Kimi tekrar uyurdu. Kimi çay şeker devam ederdi sohbete. Kimi oturma odasına geçer uzanırdı. Kimi çıkar tur atardı. Ve sofra toplanırdı. Amcamlar gelirdi. Tabi bu arada telefonlar susmaz ve el el dolaşırdı.

Hep çok güzeldi o zamanlar ben hep heyecanlı ve meraklıydım. Ama şimdi dönüp baktığımda o zaman göremediğimiz o kadar çok şey varmış ki. O zamanlar şimdi görebildiklerimi görseydim asla o denli heyecanlı olamazdım.

Öğretmenimiz böyle söyleyince biraz şaşırmıştım, çünkü bayramlar hep iyidir. Merak edip sormuştum. Hafif bir tebessümle bana şöyle demişti:

ayrımcılıklar, saygısızlıklar samimiyetsiz sohbetler, içtenliksiz gülücükler, kıskançlıklar, gösterişler vardı ve bunlar her zaman olacak.

Bunların olması beni çok üzmüştü.

Fakat ben tüm bunlara rağmen o günleri yani o eski bayramları özlüyorum.

Eleştirebilirim bütün bu olumsuzlukları ama bunu yapmak istemiyorum.

Her ne kadar bunlar kalbimizi kırsa da o günler güzel ve özel.

Çünkü ilk önce o günleri o anları ailemle yaşadım.

Evet şimdi bakınca tüm olumlu ve olumsuzluklarla, tüm artı ve eksileriyle görüyorum her şeyi.

Ve bunlar acıtıyor. Ama bir yandan güzel anılarda var. Bu yüzden eleştirmek istediğimde aklıma bu güzel anılar geliyor ve özlüyorum.

Bu sefer eleştirmek yerine şunu söyleyebilirim her ne olursa olsun geçmişte kalan yaşantımız asla kusursuz olmaz.

Ama kusursuz anlar hep vardır. Ve özlenmelidir.

Benim hep özlediğim ve kusursuz olan bir bayram günü anım var

Yine her bayram olduğu gibi babaanneme gitmiştik. Herkes uyuyordu. Bende dolaptan bir sütlaç alıp balkona çıkmıştım. Hava epey serindi biraz üşümüştüm. Üzerimde ince mavi ve yeşil çok güzel kemerli bir elbise vardı. Saçlarım da örgülüydü. Elimde sütlaç kasesi balkondan aşağıya doğru bakıyordum. Birinci kattaydık ama yine aşağı bakıyordum. Ve rüzgar hafifçe esiyordu. Tek başımaydım ama unutamadığım bir andı.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ