- 05-01-2018 20:03
- 20
Unutmayalım ki devletimiz; "Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı..." bir rejim ile idare edilmektedir.
Devleti idare edenler dindar olması ile devletin dindar olması farklı şeylerdir.
Belki baştakiler dindar oldukları vakit, din ve dindarlar üzerindeki baskı bir nebze azalabilir. Bundan ötesi yapılamaz.
İslam’ın güzelliklerini insana anlatan, hoşgörü, muhabbet ve sevginin merkezi olan tarikatlar ve cemaatler, iktidarla ilişki içine girerlerse sıkıntı olurlar ve gereken özelliklerini bırakırlar.
İktidara yaranmak ve daha fazla rant elde etmek için kutsal değerleri bozuk para gibi harcamaktan beyis görmezler.
Kendilerine rakip gördükleri diğer cemaat ve tarikatları yok etmek için her türlü çirkinliği yaparlar.
Günümüz Türkiye’si içki, faiz, kumar, zina, hırsızlık ve daha nice Allahın haram saydığı ve mücadele edilmesi gereken kötülük ve münkir varken birçok cemaat ve tarikat birbirleri ile uğraşırlar.
Peki dine faydası var mıdır?
Hayır, tam tersine dini değerlerin yozlaşmasına ve inananlar arasında tefrikaya sebep olmuştur.
Devlete faydası olmuş mu dur?
Maalesef o da hayır.
Birlik ve beraberlik bir ihtiyaç iken hain, bölücü, dinsiz, kâfir ve murted gibi suçlamalarla, birlik ve beraberliğe faydaları da olmamıştır.
Durumdan vazife çıkarma uğruna bu tur cemaat ve tarikatlar dini değerleri değil, devletin layık rejimine hizmet etmeyi bir görev kabul etmişlerdir.
Ali İmran suresi;
"Allah, kendilerine kitap verilenlerden, ‘onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz’ diyerek söz almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler, onu az bir dünyalığa değiştiler. Yaptıkları alış-veriş ne kadar kötü!"
Ayet Yahudi ve Hıristiyan din adamlarına hitap etse de İlim sahibi tüm Müslümanlara da hitap ediyor.
Yapılan son anayasa değişikliği ile halkın anayasada değişmesi gerekenleri değiştirmiş geri kalanı (özellikle laiklik) de onaylamıştır.
8 Mart 2017 TRT’de katıldığı programda gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Dikkat edin CHP işi saptırıp ‘bunlar rejim değişikliğine gidiyor’ diyor. Bizim böyle bir derdimiz yok, bu iş 1920’de bitmiş. Türkiye’nin artık rejimle alakalı attığı bir adım yok. Artık sadece bir sistem değişikliği ile ülkemizde geleceği inşa etmenin adımını atıyoruz” dedi.( Milliyet. com. Haber.)
Laik bir devlet rejimi kabul edilmiş ve son referandum la bu pekiştirmiştir.
Bizi yönetecek milletvekili, bakan devlet başkanı halkın huzurunda;
"...Anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacağıma, ..." devam eden metin üzerine yemin ediyorlar.
Onların yeminlerine sadık kalmayacağını düşünmek yanlıştır, saygısızlıktır ve hıyanettir.
Laiklik, devletin dinler arasında ve dini görüşlerle dini olmayan görüşler arasında pozitif veya negatif ayrımcılık yapmaması gerektiği temel düşüncesine dayanan siyasal ve hukuki ilke. Din ve devlet işlerini birbirinden ayırarak, devlet işlerini dini prensiplerin dışında tutmasıdır.
Dinde; zina, içki, faiz gibi büyük günahlar, laik düzende yasalara uygun olması şartı ile serbest ve güvence altındadır.
Devletin rejimi "demokrasi, Atatürk ilke ve inkılâpları ve laik cumhuriyet ilkesine" dayalı bir rejimdir.
Şimdi Halife gibi, laik cumhuriyet ilkesine aykırı bir unvan Sayın Cumhurbaşkanımıza vermek dini kisvelerle onu kutsamak yanlış ve Sayın Cumhurbaşkanımızın yeminine de aykırıdır.
Kişinin dindar olması ayrı bir konu, ancak devletimiz Atatürk ilkelerine bağlı, laik ve Cumhuriyet ile yönetilen demokratik bir ülkedir.
Birçok tarikat ve cemaati tenzih ederek, iktidar imkânlarından yararlanmak isteyen veya yaralanan tarikat ve cemaatlerin bunu bırakmalarını ve nemalanmak için iktidara yanaşmamaları ve diklenmeden hakkı anlatmalarını...
Siyasi eylem ve söylemeden uzak durmaları...
Gönül kırmadan yol gösterici olmaları...
Aç, fakir ve kimsesizin olan komşusuna yardım elini uzatmalı...
Ayrıştırıcı değil birleştirici olmalarıdır...
Muhabbet ve sevgi erleri olmalarıdır.
Siyasi ayırım yapmadan kötüye karşı, iyi ile bir olmalıdır.
İnsan hak ve hukukuna çok önem vermelidir.
Mağdurun sığınacak yeri ve ümidi olmalıdır.
Kısaca İslam’ın güzelliklerini yaşamalı ve anlatmasını bilmelidir.
Rüzgârın yönüne ve mahalle baskısına göre değil Allahın rızasına göre davranmalı.
Herkes görevini en iyi biçimde yaparsa herkes kazanır.