- 09-03-2018 22:06
- 18184
Yanlışlar kim tarafından yapıldığı değil yanlış olduğu için nefret edilmelidir, doğular da kim tarafından değil, doğru olduğu için takdir edilmelidir. Yanlış veya doğru kişiye göre değerlendirilmemelidir.
Bir kişinin geçmişi doğrularla dolu olduğu halde bu hep doğru olacaktır manasına da gelmez. “Buna güvenim sonsuzdur”, “Bunun yapacağı her şeye gözüm kapalı imzamı atarım”, “Şu yaptı ise doğrudur.”, “Şunun yaptıkları eleştiremem mutlaka bir hikmeti vardır” ve benzeri peşinen teslimiyet İslam’ın ana prensipleri ile bağdaşmadığıdır.
Bir Müslüman, kendisini, en sevdiğini, güven duyduğu kimseleri hep kontrol edip Kur’an ve sünnete göre değerlendirir. Yaptığı şey; nefsine, menfaatine, çıkarına uygun olduğu halde İslama göre uygun değilse, yaptığının yanlış olduğunun farkına varır, tövbe eder ve bir daha bu yanlışı yapmama özen gösterir.
Müslüman’ın uyanık olması, her şeyini, rıza-i ilahiye göre değerlendirme yapması, karar vermede, dost seçmede de, doğruları ön planda tutması gerekir.
Müslüman’ın maksadı gayesi kişileri yüceltip, iktidar yapmak değildir. Asıl gayesi, insanların yaşam standartlarını adilane yükseltmek, kebair günahlarla mücadele etmek ve nihayetinde Allah’ın dinini yaygınlaştırmasına çalışmaktır. Bu yapılmadığı günden beri İslam aleminde sıkıntılar artarak devam etmektedir.
Peki İslam aleminin içinde bulunduğu sıkıntılı durum, lider arayışı ve çıkış yolları nasıl olmalıdır?
Şunu peşinen söyleyeyim ki Müslüman’ın kayıtsız şartsız bir lidere teslim olma gibi bir emir ve yasağı yoktur. Hele körü körüne bağlanma ve itaat etmek hiç yoktur.
Din’in tamamlandığı, Allah tarafından kıyamete kadar koruma altına alındığı, bizlerin ancak bu dine hizmet edebileceğimizdir.
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra yeni bir peygamber gelmeyeceği gibi, kayıtsız, şartsız ve sorgusuz bir liderin de olmayacağı gerçeğidir.
Hz. Ömer(ra) ile Hz. Ebu Bekir (ra) peygamberimizin vefatı esnasında iki farkı söylemin aslında bu doğruyu en iyi biçimde anlattığıdır.
Peygamberimiz sallallahu aleyi ve sellem; Hz. Ali ve Hz.Fazıl bin Abbas (Allah onlardan razı olsun) dayanarak camiye gelmiş “Bu benim son vasiyetim olacak” diyerek sahabesini camiye çağırmış; “…sakın hak sahibi, şayet kısas talebinde bulunursam, Resulullah bana darılır.” Diye düşünmesin! … Ben Rabbimin huzuruna üzerinde kul hakkı olmadan varmak istiyorum.” Diyerek son vasiyetini yapmış, miladi 8 Haziran 632 yılını Pazartesi günü 63 yıllık dünya hayatının sonu gelmiş ve Rabbine kavuşmuştu.
Olayı duyan Hz. Ömer’in “Resülullah ölmemiştir ve sağdır… Kim Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem öldü derse onu kılıcımla iki parça ederim.” Demişti.
Hz. Ebu Bekir (ra) da “Kim ki Muhammed’e sallallahu aleyhi ve selemle tapıyorsa, bilsin ki, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ölmüştür. Kim ki Allah’a ibadet ve kulluk ediyorsa bilsin ki, Allah Hayy’dır, ölümsüzdür.” Her iki görüşte doğrudur.
Hz. Ömer (ra) bir doğruyu dile getiriyor. O da Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selem vasıtasıyla Allah tarafından gönderilen İslam dininin asla ölmeyeceğini Allah’ın koruması altında olduğunu dünya var olduğu müddetçe bu davanın var olacağıdır.
Hz. Ebu Bekir (ra) ise bu doğruyu şöyle belirtmiştir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem vahi ile hareket eder ve Cebrail’in gözetiminde olduğudur. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellm; söylediği, yaptığı ve beğendiği her şeyin ibadetin bir parçası olduğu, itaat etmede kusur edilemeyeceği, karar ve yaptıklarının sorgulanmayacağı dır. “Onun vefat” etmesiyle artık o makama hiç kimsenin gelemeyeceğini dolayısıyla o makamın öldüğüdür.
Peygamberimizi sallallahu aleyhi ve selemin bedeninin ahrete gitmesine rağmen, Allah’a kulluk edilmesi gerektiği ve bunun kıyamete kadar hep böyle olacağı gerçeğini ortaya koymuştur.
Adeta bizlere; sorgulanamaz bir lider anlayışının olmadığı, kişinin makam ve yetkisi, ilim ve takvası ile kutsanmayacağı yaptıkları sorgulanabileceği ve yanlışlarına yanlış denileceği gerçeğidir.
Hz. Ebu Bekir(ra) Halife seçildiği zaman minbere çıkmış ve “yanış yaparsam nasıl davranırsınız” diye sorduğunda “seni kılıcımızla düzeltiriz” denildiğinde, Allah hamd etmiştir.
Müslümanların liderlere sorgusuz itaat etmeleri, hesap sormaması neticesinde ülkemizde; içki, faiz, Kumar, Zina, yalan, Cinayet, hırsızlık… Artmıştır. Büyük günahlarla mücadele etmekten çok lidere itaat etme önemi ön plana çıkmıştır. Sorgulama, soru sorma, seçimlerde oyları ile ikaz etme görevini yapamaz olmuştur.
Selam ve dua ile...