- 08-01-2015 12:38
- 120
Hiç haz etmediğim halde bazen televizyon kanallarına zaping yapıp kafayı boşaltmaya çalıştığımda, inadına kafamı yalanları boş laflarıyla doldurmaya çalışan tartışma programlarından birine takılır ve boş beleş adamların lafı güzaflarına ya gülüp geçer ya da sinir kotamı doldurmaya çalışırım.
Her insanın günlük haftalık aylık olmak üzere bir sinir kotası var, kişi bunu doldurmadığı zaman bu sinir en olmadık yerde en olmadık kişilere yönelen bir tehdide dönüşür onun içindir ki size de tavsiyem naçizane kendini bilmez bir malumatfuruş gibi naçizane tavsiyem arada bir sinir kotanızı dolduracak kanla ve programlarında gezinin. Ama incelik şurada ki bunun dengesini iyi kurmanız gerekir. Bunu abartır da ayarını tutturamazsanız bu size zarar verecek boyutlara da ulaşabilir.
Sanırım yine klavye beni esir alıp olmadık mecralarda gezdirmeye başladı.
Neyse henüz giriş yapmadığım mevzuya dönersem, yukarda bahsettiğim zamanlarımdan birinde yine bir tartışma programına takılmış ve ikisi üstüne hükümeti, biri cemaati, biri ulusalcılığı, öteki de demokratlığı giyinmiş zatların maskeli baloya dönmüş bir tartışma programına takıldım. Ama öyle ki herkes cebinde yedek maskeleriyle gelmiş gibiydi programa, taraflar öyle grift bir şekilde birbirine girmiş ki kişiler ötekini eleştireyim derken kendine söver bir noktaya gelip duruyorlardı.
Hükümeti eleştirmeye gelince cemaat ve Ergenekon bir araya geliyor, Ergenekon operasyonlarının haklılığını dile getirip ulusalcıları topun ağzına vermeye gelince hükümet ve cemaat kol kola giriyor, cemaati topa tutunca Ergenekon ve hükümet aynı hırkada buluşuyor, demokratı ise bazen hükümetin bazen cemaatin bazen de ulusalcıların yatağına giriyordu. Ne adaletin ne hukukun esamesi okunmuyordu.
Hal böyle olunca aklıma demokrasi fıkrası geldi.
Çocuk akşam eve gelmiş ve babasına; "Baba hayat bilgisi dersinde yönetimleri işliyoruz, bana demokrasiyi anlatır mısın?" demiş.
Babası; "Anlatmasına anlatırım yavrum, ama senin bazı tanımları bilmen gerekiyor." demiş. "Bak şimdi benim fabrikam var ve eve para getiriyorum, ben kapitalistim. Paranın nasıl harcanacağına annen karar verir, o hükümet.
Hepimiz senin için yaşıyoruz, sen halksın. Beşikteki kardeşin, gelecek. Hizmetçimiz ise işçi sınıfı. Sen bunları öğren. Ben sabah sana demokrasiyi anlatırım" demiş.
Gece çocuk uyanmış bir bakmış ki küçük kardeşi altını pisletmiş ve durmadan ağlıyor. Hemen anne ve babasının odasına gitmiş. Annesi horul horul uyuyor. Uyandırmaya çalışmış ama başaramamış. Babası yatakta değil, geçerken hizmetçinin odasına bir bakmış ki hizmetçiyle babası aynı yatakta. Çaresiz dönüp yatmış.
Ertesi sabah babası "Gel oğlum sana demokrasiyi anlatayım." demiş.
Çocuk: "Gerek yok baba, ben artık biliyorum" yanıtını vermiş ve anlatmış; "Kapitalistler işçi sınıfını …. Hükümet uyuyor, halk endişeli, gelecek ise b.k içinde"
Bizdeki hal de yukarıdakinden farksız gibi. Herkesin demokrasi tanımı kendine göre herkesin hukuk ve adaleti sadece kendine.
Hani bir laf var ya “Kendine Müslüman diye” vaziyet aynen budur.
Hükümet ağzına sakız ettiği paraleli balon yapıp yapıp olmadık kişi ve kurumların yüzüne patlatırken, cemaat kendini kurtarmak için inanmadığı bir demokratlık maskesine gizlenmiş, ulusalcılar “bakın biz size demiştik” nakaratıyla sıranın kendilerine gelmesini bekliyor ki yine kan kusturacaklar herkese.
Gelecek ise malumun olacağı üzere b.. içinde.