- 06-09-2020 16:43
- 30-09-2024 12:31
- 4
5 yaşındayken tanımıştım onu. Daha doğrusu o kadarını hatırlayabiliyorum.
İnsanları tedavi ediyordu. Onları evinde ağırlıyordu. Duş aldırıp giydiriyor, karınlarını doyuruyordu. Kimsesizlere kapısını açıyor, darda kalanları evlendiriyor, küskünleri barıştırıyordu…
O tam bir süper kahramandı!
Hani insanlar, yapmak isteyipte yapamadıkları şeyi yapan, üstün niteliklilere derler ya işte ondan.
Doğduğum sene Batman Verem Savaş Dispanserinde işe başlamıştı. O dönem doktor yoktu, sigorta yoktu, ilaç yoktu, en önemlisi ulaşım ve para gibi olanaklar yoktu.
İşte o zaman benim süper kahramanım/babam vardı. Köyden gelen tüm hastalar, direk bizim eve gelirdi. Onları doktora götürür, ilaçlarını alır, tedavilerini yapar, evde yedirir içirir, hatta duş aldırırdı. Duş aldırırdı çünkü o zaman sıcak su problemdi. Biz ise lojmanda kaldığımız için sıcak suyumuz vardı. Gelen herkesi istinasız banyoya sokar, elbiselerini yıkatır, koca koca yemek kazanları pişirirdi.
Köye kocaman ilaç poşetleriyle giderdi. Çünkü her hastalanan şehre gelemezdi. Zeynebe teyze midem ağrıyor, Hacı Ğelef amca ayağım yaralandı, jınğala Hazare dişim sızlıyor derdi.
Hepsine mutlaka bir çaresi vardı.
Bazen evden çıkıp şehrin öbür ucuna sırf bir enjeksiyon için yürüyerek giderdi. Sağlık ocağı 1 taneydi, sağlıkçı ise nadideydi. Alırdı o enjeksiyon kutusunu, çıkardı yola. Verem savaştan(şimdiki 1 nolu sağlık ocağı) Karşıyaka’ya kadar. Bazen günde 2 kez. Yorulmazdı, sıkılmazdı, üşenmezdi, asla para almazdı.
14’te çocuğu vardı ama nüfus 14 değildi. Dedem ve nenem erken vefat edince teyzem ve dayılarımı da yanımıza almıştı. Onlarla kardeş gibi büyüdük. Ondandır ki çocukları bize dayı derler. Çünkü biz anne babalarıyla aynı evin çocuğuyduk…
İyi de memur maaşı tüm bu olanlara nasıl yetiyordu?
Yetmiyordu işte! Süper kahramanım, hafta sonları inşaat işi yapıyor, yazın tarla icar ediyor, mercimek, buğday ekiyor, kimseye muhtaç olmuyordu.
Bizden hiç kısmıyordu. Yeter ki okuyun diyordu. Biz okuyorduk ama babamızı da okuyorduk. Asla onun alamayacağı şeyler istemiyorduk. O zaman aidat parası alırlardı okulda. Cam parası, odun parası, tebeşir parası…
Ben hiçbirini getirmezdim. Babama da söylemezdim. Çünkü biliyordum ki söylesem, sıkıntı çekecek ama asla yok demeyecek.
Bir defasında öğretmen çok sıkıştırdı, aidat vermeyene karne vermeyeceğim dedi. Yine de söylemedim babama. Karne günü gerçekten karnemi vermedi. Baban gidip müdürden alsın dedi.
Mahzun bir şekilde eve gidince, babam ne olduğunu sordu bende karnemin verilmediğini ve öğretmenin söylediklerini söyledim.
Git müdüre söyle, karneni versin dedi. Herkes babamı tanır saygı duyardı. Ama müdür o gün o saygınlığı hiçe saymıştı. “Burası babanın çiftliği mi” diye bağırmıştı!
Ağlayarak babama gidip bunu söyleyince, ışık hızıyla müdüre gidip(!) karnemi almıştı süper kahramanım.
Emekliliğe yakın, kenar mahallelerin kesiştiği “sere tablaya” sağlık kabini açtı. Artık mesai saatleri dışında insanlar oraya gelip tedavi oluyordu. Parası olmayan, aracı olmayan, imkanı olmayan…
Hatta doktorların Diyarbakır’a sevk ettiği birçok hastayı tedavi ettiğine şahit olduk.
Baba, burası artık işletme, kirası, elektriği, telefonu, personel gideri, var. Milletten para alman lazım derdik.
Ben para almaya alışkın değilim oğlum derdi. Bu arada bende ağabeyimde sağlık okuduk. Kız kardeşlerimizin de takviyesiyle “Kısteğana Sere Tabla”(tabla başı hastanesi) sıfatını aldı sağlık kabini.
Bu arada Allah u Teala yaptıkları iyiliklerin karşılığını misliyle getirdi önüne. O verdikçe, Allah ona misliyle veriyordu. Kimine tarla, kimine avukat parası, kimine, erzak, kimine başlık parası, kimine okul masrafı…
İnsanlar onu seviyordu. Sadece şifa ve yardım değil öğütte veriyordu. Yanlışları düzeltiyor, kötüleri azarlıyor, küskünler, barıştırıyordu…
O sadece bizim değil şehrin neredeyse üçte ikisinin babası olmuştu. Herkese mutlaka bir şekilde dokunmuştu.
1 çocuğunu erkenden cennete uğurlamıştı. Geri kalan 13 çocuğun hepsini okutmuştu.
Hani terbiyesiz bir gazeteci çıkmış, Batmanlılar kızlarına değer vermez diyor ya işte onun başına babam kadar taş düşsün.
Babamın 8 kızı var ve neredeyse hepsi üniversite okudu. Onlar sofraya gelmeyince çok sinirlenirdi. Sofra gelince herkes sofrada olsun isterdi.
Sert görünürdü ama annem 6 ay önce hastaneye yatınca, 1 aya yakın hastaneden ayrılmadı. Yukarı çıkamasa da kantinde oturur, gece yarılarına kadar bekler, duygulanır, konu açılınca ağlardı. Kurbanlar ve mevlitlerle eve götürmüştü annemi.
Ama biz onu hastaneden eve getiremedik!
(Devamı Yarın)