- 07-10-2023 15:22
- 07-10-2023 15:23
- 4634
Çocukluk, bireyin kişiliğinin şekillendiği, çevresel etkilerin en yoğun hissedildiği bir dönemdir. Bu dönemde yaşanan travmalar, bireyin ileriki yaşamında derin izler bırakabilir. Peki, bu izler bir insanı nasıl seri katil yapabilir?
Jack Rosewood’un “Nasıl Seri Katil Oldular?” adlı eseri, bu karanlık olasılığı detaylı bir şekilde inceliyor. Bu eser, dünyanın dört bir yanından en vahşi, sadist ve korkunç 150 seri katilin hayat hikâyelerini bir araya getiriyor. Yakamoz Yayıncılık etiketiyle ve Oğuz Oral'ın başarılı çevirisi sayesinde Türkçe'ye kazandırılan bu eser, 624 sayfadan oluşuyor ve seri katillerin karanlık ve gizemli dünyasına dair detaylı bir inceleme sunuyor. Peki, bu kitapta bizi neler bekliyor?
İşte detaylar:
Kitap, seri katilleri detaylı bir şekilde ele alıyor. Her bir katil, kendi başlığı altında inceleniyor, bu başlıklar altında ise katillerin resimleri, geçmişleri ve ayırt edici özellikleri yer alıyor. Aynı zamanda, cinayet yerleri, kurban sayıları ve cinayet metodları da ayrıntılı bir şekilde işleniyor.
Yakalanma ve dava süreçleri gibi konuların yanı sıra katillerin aldıkları cezalar ve diğer ek bilgiler de kitapta yer buluyor. Kitap, katillerin öldürmeye başladıkları zamanları ve yakalandıkları tarihler gibi önemli zaman dilimlerini de içeriyor. İdam cezalarının uygulandığı yerler ve cezaların gerçekleşme tarihleri gibi detaylar da kitapta eksiksiz bir şekilde yer alıyor. Bu sayede, okuyucular katillerin karanlık dünyalarına daha yakından bakma fırsatı buluyor.
Bu seri katillerinden bazıları şunlardır: Elias Abuelazam, David Carpenter, C.E Cole, Charles Albright, Marie Besnard, Alber Fish, Karındeşen Jack, Edmund Kemper, Keith Hunter Jesperson, Robert Hansen, John Joubert, Lorenzo Gilyard…
Seri katiller, dünya üzerindeki en korkunç ve sadist bireyler olarak bilinirler. Ed Gein, ‘Sapık’ filmi ve ‘Teksas Testere Katliamcısı’ gibi eserlere ilham kaynağı olmuştur. Bu katiller, sadece korku salmakla kalmaz, aynı zamanda sanat, edebiyat ve müzikle de ilgilenirler. John Wayne Gacy’nin yağlı boya tabloları ve Joseph E. Duncan III’ün blog yazıları, bu karanlık dünyaların birer yansımasıdır.
Çocukluk döneminde yaşanan travmalar ve yanlış ebeveyn davranışları, bireyin yaşamında derin yaralar açabilir. Lawrence Sigmund Bittaker gibi seri katiller, çocukluk dönemlerinde ailelerinden ilgi ve sevgi görmemiş, bu da onları suç işlemeye itmiştir. Freud’un Psikoanalitik Kuramı, bu tür davranışların kökenini çocukluk döneminde yaşanan travmalara bağlar.
Katillik, genetik bir özellik mi, yoksa çevresel faktörlerle mi şekillenir? Profil uzmanı Pat Brown, seri katillerin genetik olarak “kötü” bir yapıya sahip olduklarını savunurken, psikolog John B. Watson, insan davranışlarının çevresel faktörlerle şekillendiğini belirtir. Jeffrey Dahmer gibi seri katillerin geçmişleri, çevresel faktörlerin rolünü gösterir.
Seri katiller, toplumun karanlık yüzünü temsil ederler. Çocukluk dönemlerinde yaşadıkları travmalar, ailelerinden gördükleri ilgisizlik ve sevgisizlik, onları bu karanlık yola itmiştir. Bu karanlık dünya, sadece korku ve dehşetle sınırlı kalmaz, aynı zamanda sanat, edebiyat ve müziğe de ilham kaynağı olur. İnsan ruhunun bu karanlık yüzü, bize, bireyin kişiliğinin nasıl şekillendiğini ve insan davranışlarının kökenini anlamamızda önemli bir rol oynar. Bu, toplumun ve bireyin daha sağlıklı bir yapıya kavuşabilmesi için üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur.
Sonuç olarak, Jack Rosewood'un "Nasıl Seri Katil Oldular?" adlı eseri, okuyucuları, 150 seri katilin karanlık dünyasıyla tanıştırıyor. Bu kitap, sadece bir korku hikâyesi koleksiyonu değil, aynı zamanda bu karamış ruhlara dair bir inceleme ve analiz sunuyor. Eser, katillerin işledikleri suçları ile onların geçmişleri, yaşam öyküleri arasındaki ilişkiyi ve hatta bazılarının sanata olan ilgisini de detaylı bir şekilde ele alıyor. Bu yaklaşım, okuyuculara, bu korkunç suçların arkasındaki insanları daha iyi anlama fırsatı sunuyor. Kitap, bu karanlık dünyanın sadece bir kurgu olmadığını, gerçek olduğunu ve bu tür suçların gerçekten işlendiğini gözler önüne seriyor. Ayrıca, yanlış ebeveyn davranışlarının gelecekte ne gibi trajedilere yol açabileceğini açıkça gösteriyor.
Son sözü, "Spokane Seri Katili" olarak bilinen Robert Lee Yates 'e bırakıyorum: "Her yaşamın bir anlamı var."[syf.9]