- 28-06-2021 17:23
- 28-06-2021 17:24
- 140
Toplum olarak giderek yozlaşıyoruz. Bu konuda veya diğer herhangi bir konuda iyimser olmanın anlamı yoktur.
İyimser olmak bazen pembe rüyalar görmeye neden olabilir. Ama o zaman insanın kendini veya sorunların oluştuğu toplumu analiz etmesi mümkün olmaz.
İnsanın kendini düzeltebilmesi için reel olarak düşünmesi gerekir. Toplumu da analiz edip çözüm üretebilmek için topluma ve olaylara gerçekçi yaklaşmak gerekir.
Toplumun geneli makyavelist ve pragmatist bir tutum içine girmişse o Toplum hakkında iyimser olmak “Polyanacılık” oynamaya benzer.
İlimizde son günlerde gündeme gelen yolsuzluklar üzerine konuşalım istedim. Kamu kurumlarımızda neler oluyor?
Gerçi sadece Kamu kurumlarında değil Özel sektörde de yolsuzluklar oluyor. Nitekim birkaç yıl önce İlimizdeki bir özel kurumda yapılan yolsuzluk hayret verici idi.
İnsanın tamahkârlığı, aç gözlülüğü insanı her şeyi yapmaya itebiliyor. İyi maaş ve iyi şartlarda çalışan insanlar dahi daha fazla kazanma hırsına bürünebiliyor.
Daha fazla kazanma hırsı insanı her türlü ilkesizliğe sürükleyebiliyor. Bir insan nasıl bu hale gelebiliyor? İyi irdelemek gerekiyor.
Eğitim sistemimiz mi yanlış? Yoksa eğitimi veren eğitimciler mi yanlış? Yoksa her ikisi de mi yanlış? Neden insanlar bu hale geliyor?
İnsanlar ilkokuldan itibaren dürüst olmak, ilkeli olmak, hak ve hukuk tanımak konusunda eğitim ve öğretim alamazlar mı?
Sadece bu işin teorisini vermek yetmez. Elbette teori işin başında verilmeli ama teori alan öğrenciye uygulamada yaptırılmalıdır.
Uygulama nasıl yaptırılmalı? Bu konuyu da akademisyenlere ve eğitimcilere bırakmalıyız sanırım. Ama toplum mühendisleri sosyolojik bir çalışma yapmalı artık.
Batı toplumlarını bazı yönlerden sevmem ama bazı yönlerini de takdir ederim. Örneğin Batı toplumu beraber yaşama kültürünü edinmiş durumdadır.
Batı toplumları kurallara uymak konusunda maksimum hassasiyete sahiptir. Toplum sözleşmesine uymada da aynı derece duyarlıdır.
Bizde ise beraber yaşama kültürü ve birbirine saygı göstermede hassasiyet göstermeden uzak olunduğu gibi pragmatist davranmaktayız.
Kamunun hakkını gasp etmede pervasızca hareket edilen toplumumuzda kendince mazeret ve bahane bulmada da üstümüze yoktur.
Geçen günlerde medyaya yansıyan Sağlık İl Müdürlüğündeki yolsuzluk anlaşılan yıllara yayılan bir usulsüzlük ve yolsuzluk olmuş.
Birçok insanın bulaştığı yolsuzluğun teftiş incelemesi Mart 2019 tarihinden beri sürdürülmektedir. Olayla ilgili birçok kişinin ifadesi alınmıştır.
O günden bu yana birçok kişinin bulaştığı anlaşılan yolsuzluk ile ilgili birçok kişi de işten ihraç edilmiştir. Mutemetlerin başını çektiği bu yolsuzluk yıllar önce başlamış.
Olayla ilgili çeşitli iddialar bulunmaktadır. Bordrolar üzerinde oynandığı ve evrakta sahtecilik suçunu oluşturan suçların işlendiği iddiası dile getirilmektedir.
Bazı personellerin maaşlarına fazla ödeme yapıp yolsuzluk yapan personel tarafından geri istenip zimmete para geçirme şeklinde suç işlendiği iddiaları da bulunmaktadır.
Her ne olursa olsun, zimmete para geçirme ve evrakta sahtecilik suçlarının birçok kişi tarafından işlendiği ortaya çıkmaktadır.
Sağlık İl Müdürlüğünde vuku bulan yolsuzluk, zimmete para geçirme ve evrakta sahtecilik olayı sıcaklığını korurken akabinde Kültür ve Turizm İl Müdürlüğünde kaçakçılık ve hırsızlık olayı ortaya çıkıyor.
Antika değeri olan altın sikkeler kaçakçılar tarafından kaçırılmaya çalışılırken Polis tarafından ele geçiriliyor.
Polis tarafından ele geçirilen altın sikkeler Kültür ve Turizm İl Müdürlüğüne teslim ediliyor. Ancak Kültür ve Turizm İl Müdürlüğünde olması gereken altın sikkeler nedense kaybolur.
Söz konusu altın sikkelerin değeri ifade edildiğine göre on milyon lira, eski parayla on trilyon lira değerindedir.
Bu altın sikkelerin ortadan kaybolması mümkün değildir. Bunların elbette sorumlusu ve sorumluluğu vardır.
Şimdi soru şu: Ne oluyor bize? Neden bu hale geldik? Kapitalist toplumun getirileri mi bu? Materyalist bir anlayışın sonucu mu?
Yoksa sözde Müslüman olduğunu ifade edip de uygulaması yapılmayınca düşülen durumun sonucu mu bu?