NEREYE GİDİYORUZ?

İyi şeyler olmuyor.

Toplumun tansiyonu çok yüksek…

İdrak muhakememizi kaybediyoruz.

Canavarlaşan bir ruh haliyle sokaklarda cirit atanlar var.

Buna karşın tedbir alması gerekenler ise izleyici pozisyonunu tercih ediyor.

Bir partinin binaları yakılıyor. Bu yetmiyor, İnsanların kimliklerinden ötürü ev ve işyerleri yakılıyor, insanlara linç girişimlerinde bulunuluyor.

Bu yaşananlar kapalı devre alanlarda yapılmıyor.

Onlarca Ajans, TV ve vatandaşların gözü önünde cereyan ediyor.

Şu sorulara yetkililerden ve polis teşkilatından yanıt bekliyorum.

Alanya’da, Ankara’da yakılan HDP il başkanlığı binaları ve genel merkezi değil de başka bir partinin binası olsaydı polis yine aynı şekilde ürkek ve isteksiz davranabilir miydi?

Veya olaya şöyle bakalım. Diyarbakır’da AK Parti veya MHP il başkanlığına saldırı olsaydı, tavır ve yaklaşım aynı olabilir miydi?

Olaylar olacak, insanlar ölümden dönecek, kin ve nefret büyüyecek kimsenin çıtı çıkmayacak. Herkes izleyici pozisyonunda olacak.

Medya merkezlerine saldırı olacak, aynı yaklaşım…

Sonraki gün birileri sahneye çıkacak ve şunları ifade edecek:

“Doğru bir yaklaşım değil...”

“Bölünmeye doğru gidecek hareketlerden vazgeçelim”

Tabi ki bu söylemler samimi değildir.

Samimi bir yaklaşım tarzından bahsetmek mümkün değildir.

Türkiye günlerdir gergin iken neden saldırı yapılan yerlerde hele ki HDP Genel Merkezi’nde önlem alınmadı?

İnsanlar artık saf değil…

İnsanlar artık birkaç lafla aldatılacak konumda değildir.

Ne olup, ne bitiyor görüyorlar.

***

Tabi ki PKK’nin yaptığı eylemleri de doğru bulmuyorum. Bu eylemlerin savunulacak hiç tarafı yoktur. Aklı selim hiçbir insan ‘kan ve ölüm’ olgularına onay vermez, razı gelmez.

Biz de gelmiyoruz.

PKK elini tetikten çekmelidir.

Devlet de bu süreçte operasyonlara ara vermeli ve elini tetikten çekmelidir.

Asker ve polis ölümleri bizde de derin acılara sebebiyet veriyor. Hangi insan asker ve polis ölümlerine sevinebilir ki?

Hiçbir vicdan sahibi yaşanan ölümlere gülücük vermez, sevinmez.

Öyle biri varsa insanlığından şüphe duyulur.

Bölgedeki nice insan; Yüksekova’da, Silvan’da, Cizre’de yaşanan olaylarda yaşamını yitiren kadın ve çocuklara ne kadar üzülmüşse en az onlar kadar şehit polis ve askerlere de üzülmüştür.

Bu ölümler bölge insanını da derinden sarsmıştır.

Doğu-batı ayırımı olamaz.

Bugüne kadar Güneydoğu ve Doğu’da böyle bir yaklaşım görmedim.

Ama batı illerinde aynı yaklaşımı görüyor muyuz diye sorarsanız, bizimki gibi net ve berrak değil…

Kürtçe konuştuğu için öldürüldüğü belirtilen bir genç var.

Bu doğruysa durum çok vahim…

Hiçbir insan dilinden dolayı ölümü hak etmiyor.

İnancından ötürü ölümü hak etmiyor.

Giyiminden ötür ölümü hak etmiyor.

***

Acıların ırkı olmaz.

Acıların rengi olmaz.

Acıların mezhebi olmaz.

Nasıl ki, Dağlıca da şehit düşen asker, Iğdır da şehit düşen polis ailesinin yaşadığı acıların tarifi imkansız ise; Cizre de öldürülen 12 yaşındaki kız çocuğunu çatışmalardan ötürü günlerce soğutucuda tutan annenin acısı da o kadar tarifsizdir.

Ölümler üzerinden kıyaslama yapılmaz. Ölümler üzerinden ben-sen kavgasına girip sevinç naraları atılmaz.

Ölümlere üzülüp sevilmek yerine ölümleri tamamen durdurup hep birlikte sevinmek daha mantıklı ve olması gereken bir davranış biçimi değil midir?

Evet, birileri provokasyon peşinde…

Bu provokasyonlar içten veya dıştan yönlendirilebilir.

Her zaman bu tür provokasyonlar olmuştur. Bundan sonra da olacak.

Çünkü kaşınacak çok meselemiz var.

Doğusuyla batısıyla kendimizi kaşındırmamak lazım geliyor. Kaşımak isteyenlere ise set çekmek, engel olmak her Türkün ve Kürdün görevidir.

***

Türkiye Müslüman bir ülke…

Sünni bir ülke…

Rivayetlere göre yüzde 99’u Müslüman bir ülke…

Bunlar tamam…

Tüm İslam coğrafyasında yaşanan sorunların bir boyutu da burada yaşanıyor.

Dış imzalı saldırılara maruz kalmaya belki devam edeceğiz.

Sormak istediğin şudur.

Müslüman olmakla, Kur’an-ı Kerimi okumak ve hatmetmekle, Allah(CC) inanmakla; İslamın ve İmanın şartlarını yerine getirmekle övünen ve de sevinen ve buna karşılık cennet müjdesi bekleyen bizler; hukukta, adalette, insan haklarında, insanlara saygı konusunda neden bir Avusturyalı, İsviçreli, Fransız, İrlandalı, Yeni Zelandalı kadar olamıyoruz?

Onlar Müslüman olmamalarına karşın;  Siyer, Akaid, Fıkıh, Siyer, Hadis ilimleri okumamalarına karşın İnsana saygı duyarken, insanı en önemli varlık görürken biz Müslümanlar neden birbirimizi kırıp döküyoruz?

Kimse kusura bakmasın ama insanlık, insana saygı konusunda Müslümanlar örnek gösterilmesi gerekirken; Nepal’lı  Budist, Katolik İngilizler veya bir agnostik kadar insanlara, insan hayatına önem vermiyoruz ve saygı duymuyoruz?

***

Sözün özü; gidilen yol, yol değildir.

Bu yolda çok acılar var, elem var, gözyaşı var.

Kan ve ölüm var.

Nefret var.

Öfke var.

Ayrışma tehlikesi var.

Artık huzurdan bahsetmek mümkün mü?

Yatırım ve istihdam durdu.

İşsizlik artıyor.

Dolar, Euro ve altın almış başını gidiyor.

Düşünebiliyor musunuz, ABD Adana’da konsoloslukta çalışan vatandaşlarına ‘ülkeyi terk edin’ diye talimat veriyor.

 

ABD’nin bildiği ama bizim bilmediğimiz nedir?

Bir iç savaşa bilerek mi, isteyerek mi sürükleniyoruz?

Yazık… Hem de çok yazık…

Aklımızı başımıza almalıyız. Ülkenin birlik ve bütünlüğü için her birey ciddi ve samimi olmalıdır. Hepimiz, kin ve nefret tohumlarını içimizden söküp atmalıyız.

Aksi takdirde gemi batacak ve bu batış ülke genelindeki her insanı ciddi şekilde etkileyecek.

Özetle; savaş,  çatışma yıkımdır.

Barış ve kardeşlik; yaşamdır, ferahlıktır, huzurdur.

Lütfen yanlış tercihte bulunmayalım.

Kansız ve ölümsüz günler dileğiyle…

Dostçakalınız…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ