Öğretmen Sınavlarla Mı Eğitimci Olur?

Öğretmen Sınavlarla Mı Eğitimci Olur?

öğretmenine verdiği değer kadardır. Öğretmeni değerli olmayan toplumda eğitimin de bir değeri olmaz.

Şimdi bunların hepsini bir tarafa bırakalım. Günümüz şartlarında öğretmenlerin aldığı ücret malum. Neredeyse memur sıralamasında en az ücreti almakta.

İktidar, Öğretmenin durumunu düzeltmek için bir hal çaresi arıyor. Bunlardan biri 3600 ek göstergenin verilmesiydi. Bundan maddi olarak “yok” sayılacak bir ücret haricinde emekli olmayıncaya kadar hiçbir Öğretmen faydalanamayacak.

Sırada Öğretmenlerin durumunu düzeltme yönünde “Öğretmenlik Kariyer Basamakları” adı altında bir çalışma var.

İsmi her ne kadar Uzman Öğretmenlik ve Baş Öğretmenlik olarak geçiyorsa da aslında isminin haricinde hiç bir fonksiyonu yok. Ne idare de, ne yönetimde, ne çalışmada, ne nakilde, ne de benzeri hiçbir şeyde hiçbir artısı ve getirisi yok.

Öğretmen Uzman veya Başöğretmen olduğunda kariyerinde hiçbir şey değişmiyor. Bu bir mertebe veya konumdeğil. Basamak oluşturan idarecilikte bile etkisiz eleman. Dolayısıyla Öğretmen Kariyer Basamaklarıyla cüzzi bir ücret artışı haricinde hiçbir artısı yok.

Mesela Müdür, Şube Müdürü, İl ve İlçe Müdürleriyle benzeri pozisyonlarda Uzman ve Başöğretmenlik şartı getirilebilirdi. Oysa bunlardan hiç biri yok. Yani Kariyerde kesinlikle bir basamak olmuyor. Bir başka deyişle ismi ile müsemma değil.,

Uzman öğretmenlik için 180 Başöğretmenlik için 240 saatlik eğitim şartı getirilmiş. Bu gayet doğal ve olması gereken…

Fakat akabinde bir de sınavın olması, öğretmenleri sıkıntıya sokuyor. Ömürlerini sınavla geçiren öğretmenlerin bir de bu sınavla uğraşması aslında eğiticinin kalitesini değil, teknik bilgi seviyesini arttırıyor. Bu teknik bilgilerle Uzman ve Başöğretmen yapılıyor. Öğretmenler için sadece eğitim ile ilgili teoriden oluşan bir sınava tabi tutulmak kötü.

Aslında olması gereken Öğretmenlerin eğitim ve öğretimde ki beceri ve kabiliyetleri ile Uzman ve Baş Öğretmen olmaları.

Tabi ki bu konuda da bir sorunumuz var. Çünkü bu durumda da adamı olantorpille Uzman ve Başöğretmen olacak. Torpili olmayan garibanlar her zaman ki gibi avuçlarını yalayacaklar. Maalesef ülkemizde durum bu…

Adamı olan yol alıyor. Ortalık kabiliyetsiz, beceriksiz, haktan ve hukuktan anlamayan nefsini putlaştırmış Firawunlarla, Nemrutlarla dolu.

Bana göre yapılan bu uygulama iyi. Şahsım adına konuşayım 2005 tarihinden beri Uzman Öğretmen olmama rağmen aldığım üç kuruşluk bir ücret haricinde hiçbir faydasını görmüş değilim.

Verilen eğitimler tabi ki faydalı…

Mümkün mertebe derslere çalışıyor ve eksikliklerimi tamamlıyorum. Tabi ki seve seve olmasa da sınava da gireceğim. Kazanmasam da en azından öğrendiklerim bana kar kalacak.

Bu da iyi bir şey…

Şimdi gelgelelim dananın kuyruğunun koptuğu yere.

Maalesef ve maalesef… 

Üzülerek belirtmek isterim ki toplamda 240 saat eğitim ve tam 591 Word sayfası ebatıyla oluşan öğretim bilgilerinde kadim kültürümüzden kaynaklı tek bir alimin, bilginin, Müderrisin, Mollanın, fakıhın tek bir ismi, bilgisi, notu bulunmuyor.

Asıl acınacak, utanılacak, yuhlanılacak halimiz bu.

Eğitim de ahlak, edep, haya, hak, hukuk, davranış, dayanışma, sevgi, saygı, farkındalık, insanca yaşama üzerine onciltlerle kitap yazan bilginlerimizden hiç bahsedilmemiş. Ne hikmetse eğitime hep batılılar el atmış görünüyor.

Kültürümüz üzerinde kültürel baskı işte tam da bu.

Doğudan ta batının en ücra köşelerine kadar ki kütüphaneleriinsanca yaşamanın yollarını anlatan kitaplarla dolduran doğulu hiçbir irfan sahibi, mütefekkir, düşünür, sosyolog, psikolog ve eğitimcinin adı bulunmuyor…

Bizler bu kafa ile mi eğitim ve öğretimi kadim kültürümüze uyarlayacağız?

Gerçekten yazıklar olsun…

Çalışmak, öğrenmek, bilmek eyvallahta kökünden, kökeninden, kültüründen kopuk bir eğitici eğitimi nasıl başarılı olacak bunu anlamak maalesef mümkün değil. Oysaki kökeni 1400 lü yıllara dayanan Eshabısuffe ile başlayıp, Nizamiyye Medreseleri ile devam eden köklü bir MEDRESE eğitimimiz bulunuyor. İlim, irfan, ahlak, edep ve burada adını saymaktan aciz olduğum bin bir çeşit bilgi bu medreselerde öğretilmiş.

Kütüphaneleri dolduran yüzlerce ciltlik kitaplar yazılmış ama eğitimcilerimizi yetiştirmek için yapılan bu eğitim de bu âlimlerdenhiç faydalanamamışız.

Yazık, günah değil mi?

Ne zaman elimizdeki cevherlerimizi işlemeye başlayacağız?

Kusura bakılmasın. Eğitim ve Öğretimde bizler hala bundan önceki yönetim sisteminin yolunu ve izini takip etmekten başka eğitime hiçbir şey katmış değiliz.

Anlayana “ar” olarak bu yeter, olsa gerek.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ