OKURLARIMIZA ÖNEMLİ HATIRLATMALAR

Eski Başbakanlardan Davudi sesli, hop bağıran, hop çağıran salonları ve mikrofonları inleten

Ahmet Davutoğlu’nu asla kişisel değil, politik hamle almış olduğu yanlış politika ve kararlarından ötürü eleştirdiğim yazılarımı inanın sayılarını unuttum.

Akıbeti ne oldu? Biliyor ve farkındasınız. Özgürlük, demokrasi ve adalet açısından, sınıflar arası açılan makasların ülkemizin hayrına olmayacağı anlamda birçok köşe yazdım.

Devlet yönetimi, iktidar olma zaaf götürmez radikal ve kalıcı bilimsel kararlar alınmalı anlamında yine birçok köşe yazmıştım.

Üstelik yasaklara, tutuklanma ve yargılanma pahasına an itibariyle ülkemizin hain ve terörist darbecilerin '' Sulh Konseyi'nin''  TRT'den silah zoruyla okudukları bildiriyi hatırlayın 15 Temmuz 2016' da bakın dikkat edin.

Bildirimin tamamı iktidarın zafiyeti ve yapamadıklarıyla direkt orantılı şeklinde.

Bu şahsiyetsizleri kişiliksiz ve kimliksizlikleri, hainleri haklı çıkarır mı?

Elbette ki hayır, her şekilde suçlular, hainler ve teröristler, onları kınıyor ve lanetliyorum ancak benim beklentim siyasal iktidarın hiçbir şekilde açık vermemeleriydi.

Adalet, hukuk, demokrasi tam rantabıl ve yüzde yüz uygulanmalıydı.

Siyasetçi olmak iktidar ve muktedir olabilmek için birçok diplomalara ihtiyaç olmaksızın ilkokul mezunu olmak bile yetiyor, anayasamız buna müsait durumda.

Peki diplomasızlık, bilgi ve beceriden, bilimden akademik statü ve deneyimlerden mahrum olarak ülkeyi yönetmek büyük başarılar, dev hamleler yüksek kalkınmalar getirebiliyor mu? Getirdiğine şahit oldunuz mu?

Bunun cevabını cumhuriyet tarihimizin doksan küsur yıllık özgeçmişine ve total istatistikî veri ve adımları dönem dönem inceleyin fark ve nedenleri, bariz bir şekilde fark edilecektir.

Gün, günü kurtarma günü olmamalı.

Hani derler ya siyasiler yarını düşünür, konuşurken, karar verirken.

Oysa gerçek Devlet adamları bin yıl sonrasını düşünerek konuşup karar verirler, vermeliler.

Başbakan AKP'li, TBMM Başkanı AKP'li, Cumhurbaşkanı AKP'li ve kurucularından.

Peki, bu realite tesadüf mü? Ve her kritik makam AKP'li olmalı mıydı?

Varsayalım ki demokrasilerde demokrasi gereği olabiliyor, şuan olduğu gibi.

Peki, bu sistemi profesyonelce ve doğru olarak kim eleştirecek?

Kim muhalefet edecek?

Ana muhalefet ile yavru muhalefet kâle alınıyor muydu?

Allah korusun sadece örnek anlamında örnekliyorum;

Tüm kritik mevkileri elinde bulunduran bu siyasi iktidar varsayalım ki darbe yapsaydı, rejimi değiştirmeye ve ülkeye el koysaydı başarma oranı düşük olur muydu?

Kim karşı koyabilirdi? Hangi kurum? Hangi güç?

Onun için ileri demokrasiye ihtiyaç var mı, yok mu?

Din Yüce Yaradanın kullarına emir ve yasaklarıdır, yaşam biçimidir.

Dünyayı ve ahireti kapsayan hayatların ta kendisidir her anlamda, her kurum bakımından sivil resmi tümü dâhil.

Ancak TC bunu benimsemeyip Cumhuriyet yönetim tarzını benimsemiştir.

Cumhuriyet laiklik veya demokrasiyi benimseyen bir sistemin kendisidir.

Bu darbe girişimi ilk değildir.

Cumhuriyet tarihinde, bildiğiniz üzere hemen hemen her on yılda bir darbeler yapılmıştır.

O halde sistemi baştan aşağı analiz edip, irdelemek, nerede hata var, ne yapmalı?

Bu elzem ve hayati önem taşıyan sistem yahut rejim adam akıllı gözden geçirilmesi gerekmez mi?

Çok iyi biliyorsunuz ki Dünyanın tüm ülkelerinde Müslüman olan binlerce şöhret, bilim adamları, kayda değer kalburüstü insanlar var.

Sebep? Bunlar aptallar mı? Nedensiz mi? İslami seçmeleri yahut son din olan İslam’ı kendilerine din edinmeleri yabana atılacak basit bir konu değildir.

Tüm dünya insanları son din olan İslam’dan sorumludurlar.

Sınav niteliğinde olan bu tercih İslam’ın kabulü ya da reddi uhrevi hayatta mutlaka karşılık görecektir. 

Ama olumlu ama olumsuz.

Naçizane hatırlatırım ki, her şey ve tatmin edici tüm cevaplar ile pozitif, negatif sonuçlar ebedi kurtuluş olan mahkemeyi kübrada karşımıza çıkacaktır.

İnanın tüm insanlığın kurtuluşu Müslüman olmakta son peygambere tabii olmaktan geçer, kurtuluş ve yeniden diriliş hakkın rahmetiyle irşat olmak buradan geçer başka da yol yok, diye düşünüyorum.

Bir şiirimle bitiriyorum.

 

HELEN EVELYN CONROY'a

                                   - Müslüman olup Hatice ismini alan Helen'e...

 

Dünya bitti,

                Dünya'da kaldı,

               Sınav ve sorular.

İlahi bir alem başlıyor,

Sonsuz bir yolculuk.

Hiç de hazır olmadığımız,

Acılar'la, Ah!lar'la, Keşkeler'le.

Geçer mi sınırsız olan bu zaman,

Dünya'da bitecek

                        Hatta tüm evren...

Sonra yeniden diriliş,

Yargı ve hesap günü,

Çığlıklar, büyük acılar, nafile.

Kimseler kimseye yar olmayacak,

<<Rahmetim gazabını geçmiştir>>

Diyen Yüce Yaradan,

            ve son Peygamber’dedir

Şefaat, ümit ve kurtuluş,

Gerisi pişmanlık ve narı cehennem.

 

                                                           03/05/ 1986.  - Dublin - İrlanda.

                                                                                  Mehmet EKMEN

 

Not İngilizce yazıp Türkçeye çevirmiş olduğum bu şiirim, İngilizce meali Kur'an-i Kerimi okuyup İstanbul Süleymaniye Müftülüğünde resmi olarak Müslüman olan ve Hatice Conroy olan Helen'e Dublin İrlanda’da İngilizce olarak yazmış olduğum bir şiirimdir.

Türkçeye çevirince biraz şiirsel anlamını yitirdi.

Kalın sağlık ve sevgiyle siz saygın Batmanlılar ve değerli Sonsöz okurlarımız.

 

Mehmet EKMEN

 

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ