- 12-07-2020 17:29
- 34
Bir ülkede namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça hiçbir şey düzelmez!
Bunu söylerken tabii ki birilerini namuslu ve namussuz diye ikiye ayırmayacağım.
Öyle bir görevimizde yok zaten.
Lakin birileri, namusu sırtında bir yük olarak görüp, “namus kabustur” deyip, bunu doğu illerinin sokaklarına afiş olarak asmışlardı!
Namusu itibarsızlaştırıp, namussuzluğu normalleştirdikten sonra ise bir üst levela geçtiler. İbnelik kimliktir diye başlayıp, hepimiz ibneyiz sloganıyla devam edip, “Recep ile Şaban’ın aşkına Ramazan karışamaz”, sloganıyla işi dini değerlerimize hakarete kadar götürdüler.
İşin ilginç yanıysa, burada yazmaktan bile hicap duyduğum sloganların atılıp, pankartların taşındığı yürüyüşler, Ramazan ayında gerçekleştirildi.
Adına da onur yürüyüşü dendi!
Aslına bakarsanız, bu yürüyüşü yapıp, adına onur yürüyüşü diyenlerin, onur ile hiç alakaları yok. Bunu onlarda kabul ediyorlar.
Amaçları, onursuzluğu onur diye etiketleyip, onuru itibarsızlaştırmak.
Bunu becerebiliyorlar mı maalesef evet!
Birçok kurum, kuruluş, STK ve siyasi parti bu onursuzluğa destek veriyor veya göz yumuyor. Bunu da normal görüyor!
İş öyle bir noktaya geldi ki günde 5 vakit namaz kılan adam, onların da hakları olmalı, özgürlükleri sağlanmalı diyor.
Sanki uğruna 5 vakit namaz kıldığı Allah, onları lanetleyerek haksızlık yapmış, haşa…
Allah’a inanmayanlara gelince, önceden bu işe hastalık diyorlardı.
Son zamanlarda ise hastalık demeyi hakaret kabul ediyorlar. Bu fiili oldukça normal, olağan, hatta olması gereken olarak anlatıyorlar.
Halbuki olan ve olması gereken bellidir.
Yaratılan ve üretilen her varlığın devamını sağlaması için bir döngü var.
O döngünün dışına çıkmak, arıza, hata, hastalık veya bozukluk olarak görülür.
İnsanoğlunun da bir fıtratı vardır, onu yaratan, belli kurallar koymuş, yaşamın devamı ve döngüsü için bir sistem geliştirmiş.
Mesela, yemeği ağızdan alır, aşağıdan çıkarırız.
Bir akıllı çıkıp, bu benim hesabıma gelmiyor, yemeği aşağıdan alıp, yukarıdan çıkaracağım diyebilir. Deme/yapma özgürlüğü de vardır.
Lakin, bunun propagandasını yapıp, normalmiş gibi savunup, yasal zeminini talep etmek abestir.
Bu işi sorgulamak veya yargılamak gibi bir niyetimiz yok, isteyen istediği işi, fiili yapar. Ferrarisi olan adam, ister deposuna koyar benzini, ister egzozuna!
Bu tamamen onun bileceği iş.
Lakin, çıkıp herkes benzini egzozdan koysun, en doğrusu budur, bunun yasası çıksın, bunu yapmayan bilmem ne olsun derse, işte orada bozuşuruz!
Eğer egzozdan benzin koyup, arabayı yürütemiyorsanız, siz yanlış yoldasınız demektir. Bunu yapmakta özgür olabilirsiniz ama bunu dayatmak, övmek veya legalleştirmek gibi bir girişim içerisine giremezsiniz!
Bunu yaparsanız, yollar araba çöplüğüne döner, hiç kimse hiçbir yere varamaz!
Birilerinin istediği de tam olarak bu!
Biz böyle yapıyoruz, çok güzel yapıyoruz, herkes böyle yapmalı, diyorlar!
Bir Afrika ülkesinde, eşcinsel evlilik yapmak isteyen bir çifte, devlet başkanı: bunları bir hücreye kapatın, ne zaman çocukları olduysa, o zaman onları evlendireceğim, demişti.
Bizde biri bunu dese, linç edilir.
Niye, çünkü lobi olarak LGBTİ veya başka adlar altında toplanan bu zevat, oldukça güçlü. Avrupa tarafından ciddi ekonomik ve lojistik desteğe sahipler.
İletişim araçlarını çok iyi kullanıyorlar.
İstanbul sözleşmesi gibi bazı yazılı metinlere, maddeler ekletip, işi legalleştirmek için ciddi adımlar attırıyorlar.
Siyasileri ve bürokratları kullanıp, körpecik çocukların okuduğu ders kitaplarına bile mesajlar yerleştiriyorlar. Sinema, çizgi film ve reklamların büyük çoğunluğunda onlar var.
Tekstil sektörünün büyük çoğunluğuna onlar hükmediyor.
Renkler, semboller, anlamını giyenlerin çoğunun bilmediği yazılı mesajlar…
İşte tamda burada LCW firmasını tebrik etme gereği duyuyorum.
Çünkü ilk defa kurumsal bir firma, bu onursuzluğa açıktan cephe aldı ve bu renk, sembol ve mesajları kullanmama kararı aldı. Bu onursuzluğa karşı, aileyi koruma misyonuna destek verdi.
Şimdi bu zevat, bu firmaya hayâsızca saldıracak, bizde bu firmayı hesapsızca savunacağız ve bu tür firma, kurum ve kuruluşların artması için mücadele edeceğiz.
En az onlar kadar cesur olacağız.
Yolları, araba çöplüğüne çevirtmeyeceğiz.
Bozuk arabaların çıkardığı pis kokuları solumayacağız.
Anormalin normalleşmesine izin vermeyeceğiz.
Sadece İslam’da değil tüm semavi dinlerde lanetlenen bu fiilin, ortak tepkiyle yayılmasını önleyeceğiz inşallah.
Unutmayın, Hz Lut’un kavmi ile birlikte eşi de lanetlenmişti.
Hz Lut’un eşi, o lanetlik kavmin fiillerini işlemiyordu, sırf onların yaptıklarını normal gördüğü için oda onlarla beraber lanetlenmişti.
O lanetlik noktaya gittik ve o lanetli havayı iliklerimize kadar hissettik.
Olayın üzerinden on binlerce yıl geçmiş, hala orada o lanet duruyor ama halen insanlar akıllanmıyor!
İnsanların anormali normalleştirmeye çalışmadığı yarınlar dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın…