ORUCU BOZAN ŞEYLER

Malumunuz ayların en güzeline girmiş bulunmaktayız.

Zira oruç ibadeti diğer bazı ibadetler gibi olmayıp insanlığa gönderilmiş ilk dinden bu yana varlığını sürdürmüştür.

Farklı usullerle olsa da pek çok dinin ortak ritüelidir.

Diğer dinleri bir kenara bırakalım.

Müslüman’ca tutulan oruçlara gelelim.

Mevzu elbette kuru kuruya aç kalmak değildir.

Bilakis kendinin kul olduğunu hatırlamaktır.

Nimetin asıl sahibini bilmenin ayıdır.

Bir de bu ay ile birlikte klişe sorulara da tanıklık ediyoruz.

İlahiyat kökenli biri olarak ara sıra bende muhatap oluyorum.

Bir Müslüman’ın orucunu ne bozar? Ne bozmaz?

Milletimizin aklı karışık haylice.

Diş fırçalamak orucunuzu bozmaz efendim ama bir lokma ekmeğe muhtaç insanlık varken binlerce liralık iftar sofraları orucumuzu bozar.

Komşumuzla soframızı paylaşmak da bozmaz oruçlarımızı.

Fakat sosyal medyada gösterişli sofralarımızı paylaşmak orucumuzu bozar.

Kendi dünyalarımıza kulak kesilip de öteki dünyalara sağır kalmak orucumuzu bozar efendim.

Eşrefi mahlûkat olmanın gereğini yapmalıyız.

Belki dört bir yandan üzerimize yüklenen bir insanlık yükü var.

Dünya artık ufak bir köy.

Acılar ana haberlerinin servislerinde bir madde karşılığı olmaktan öteye geçemiyor.

Açlıktan kırılan bedenleri seyretmeye alıştırılıyoruz.

İşte sadece seyretmek orucu bozar efendim.

Güvenli uzaklıkta ki konforlu koltuklarımızdan izlediğimiz katliam görüntüleri…

Acılar artık eskisi gibi içselleştirilmiyor.

Empatinin yerini röntgencilik alıyor.

Mertliğin yerini namertlik…

Oruç bir tavırdır. Müslüman’ım demenin diğer adıdır.

Dik duruştur.

Öyleyse dik durmamakta orucu bozar efendim. Müslüman sadece izleyen olamaz.

Öyleyse hicret Müslüman’ın diğer adıdır.

Hicret ise tüm cefaları göze alıp ideal uğruna harekete geçmektir.

Öyleyse evrensel acılara karşı hicret etmemek de orucu bozmaktadır.

Ruhunda ve fikrinde bir devinim yaratmıyorsa karnı şiş…

Kara kıtanın kaderlerine terk edilen kara insanları…

O oruç zaten hiç tutulmamıştır efendim.

Türkî Cumhuriyetlerinde Budist baskılarına karşı gizli gizli sahur yapan Türkistanlı kardeşlerimiz hüznümüzün zerresini oluşturmuyorsa sahurumuzda sahur değildir.

Vermekten korkuyor almaktan hicap duymuyorsak Ramazanın ruhuna da erişebilmiş sayamayız kendimizi efendim.

İlk teravihi Ulu Camide eda ettim.

90 yaşında bir nene yanımda.

Kavuştuğu için ağlıyordu.

Heyecanlarımızı, coşkularımızı histerik arzularla sınırlandırılan bir çağda elini tutarak eşlik ettim o kadıncağıza.

Bir daha ki Ramazanı karşılayamama korkusuyla karışık mutluydu.

Endişeli ve huzurlu.

Nasıl anlatılabilir ki daha başka.

Bilemiyorum o teyzeye dokunmasaydım yüzü asık bir teravih kılsaydım namazım kabul olur muydu?İslam nazik bir meseledir efendim.

Hem olabildiğince nazik hem insanlık adına kararlı bir duruşu gerektiren bir mesele.

Ama zamanla geçici gündemlerle unuttuk bazı incelikleri.

Üzerine eğildiğimiz şeyler oldu. Atladık.

Göremedik kendimizi. Sonra bizlere bazı haramlardan ve oruç bozan şeylerden bahsetmediler. İnsanın insana seyirci kalmasının orucu değil insanlığını bozacağından bahsetmediler.

Doymuş bir mide açın halinden anlayamazdı.

Ara sıcağımızı eksik etseler farkına varırdık.

İki dolar karşılığında Afrika sıcağında 15 saat çalışan çocuk işçilerin farkına varamadık. Vicdanlarımızı konforlarımızla takas ettik.

Paylaşmayı ve hayatlarımızı sosyal medyalarımızda kaç insanı özendirebilirim ideali üzerine kurduk.

Üstelik kabul görmeme endişesiyle satılmış hayatlara talip olduk.

Kendimiz olamadık. Yeni kimlikler sattılar.

Her kime benzemek istediysek o kimliği satın aldık. Aynı anda birden çok insan olduk.

Hepsi özendiklerimiz… Ama asla kendimiz olamadık.

Kurallar ve değerleri yazılı metinler zannettik.

Çimlere basmadık tabelada yazıyor diye.

Ancak karınca yuvalarının üzerine inşaatlar diktik.

Paramızın her şeyi satın alabileceğine inandık. Bir başka canlının yaşam hakkını bile…

Bölük pörçük zihinler ve parçalanmış kimliklere duçar olduk.

Evet, ilmihal kitaplarında geçmez belki ama bu saydıklarımda orucunuzu bozar efendim.

Binlerce canlıya yuvalık aşlık eden ormanlara göz zevki uğruna içi boş mekânlar yapmakta oruçlarımızı bozar.

Dalına konan kuşun yetim kalmasına sebep olan zeytin ağaçlarına vurduğunuz iş makineleri de oruçlarımızı bozar.

Şimdi tekrar düşünelim.

Orucumuzu ne bozar?

Cevabı basit…

İnsanlığımızı bozan her şey oruçlarımızı da bozar efendim.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ