- 09-04-2021 16:05
- 74
Araştırmaların sonucunda bu konuda çok iyi olan bir doktor bulundu. Doktorun tavsiye ettiği hastaneye yatışım yapıldı. Böbrek hastasıydım. İleri derece de. Çok doktor gezilmişti ama kimse bu durumun bu kadar ileri derece de olduğunu farketmemişti.
Hastanede geçen günler biraz acılı ve ağrılıydı.
Bazen hastane bahçesine çıkıp kendi yaşıtlarımla sohbet ediyordum. Onlarda benim gibi çok yorgun görünüyorlardı.
Şuan aklıma gelen tek isim Mete oldu. O da benim gibi çok hastaydı sadece hastalık isimlerimiz farklıydı. Mete lösemi ben de çaresi olmayan ya da çok geç kalınmış böbreklerimde çözümü olmayan bir hastalık. Adını bile anmak istemiyorum.
Doktorlar öyle çok tedavi önerdilerki annem onlar konuştukça sürekli ağlıyordu. Ben anlamaya çalışıyordum neden ağlıyor, onlar anneme tedavi sürecimi ve güzel sonuçlar getireceğini anlatıyorlardı oysaki!
Sonradan öğrendim ki benim bu hayatla mücadelem bitmiş, günlerim sayılı kalmış. Ne yapsalar faydası yokmuş. Sadece süre uzatmakmış yapmaya çalıştıkları.
Şimdi Mete’ye gelelim. Birsabah bahçeye çıktığımız zaman annem ve Mete’nin annesi bizi bırakıp yan taraftaki masaya geçtiler. Mete de ben de hasta sandalyesinde oturuyorduk. Beni böbreklerim yürütmüyordu onu ise lösemi. İkimizde halsiz, yorgun ama mutlu çocuklardık. İyi aile her şeydi.
İkimizde kahraman olamayacaktık ama ikimizde bu süreçte kendi hikâyemizin kahramanıydık.
…
Daldı gözlerim taa o günlere, hava yağmurlu ama ben deniz gören bir balkonda filtre kahvemi yudumlarken Mete’yi düşünüyordum. Daldığım noktadan kafamı fincana doğru çevirdim ki ne göreyim! Aaa Nihat gelmiş (Karınca Nihat)
‘’Dalma devam et.’’ dedi. ‘’Yapman gereken çok şey var. Hani bu hikâyenin kahramanı sensen bazı şeyleri de yazarak anlatmalısın durma.’’diye yineledi. Nihat benim can dostum. Kadınların vazgeçilmez arkadaşı. ‘Kocamın Sevgilisi’ kitabını okuyanlar Nihat’ı tanırlar.
Neyse Nihat’ı çok özlemişim biraz sohbet ettik, ben sohbet sırasında duygulandım. Ama onu gördüğüme çok sevinmiştim ve ona yeniden heyecanlı bir ses tonuylaseslendim ‘’Canım Nihat yeniden hoş geldin benim deli dünyama,’’ diye.
İçim içime sığmıyordu onu gördüğüm için ‘’Çıkalım mı dışarıya’’ dedim, ‘’Hayır.’’ dedi, ‘’Bitirmelisin bu hikâyeyi hem de gazeteye göndermelisin. Bak Küçük Prensi de yayıma hazırlıyorsunuz. Ne mutlu. Bitir, birlikte hep gittiğimiz o kocaman çam ağaçlarının bulunduğu yere gider kahve içeriz. Seni de o günleri de çok özledim Mine…’’
‘’Peki, o zaman Mete’yi anlatayım sana bu hikâyeyi bilmiyorsun. Dinlemek ister misin?’’
‘’Elbette dinlemek isterim.’’
‘’Mete bana bunları anlatırken çok ağlamıştı. ’Ölmek istemiyorum kardeşim, annem, babam için.’’ Ama acılarada dayanamadığını söylemişti. Biz çok küçüktük be Nihat!’’
Birgün Mete ve ailesi hastaneye gitmişler Mete kemoterapi almaya başlamış ve birkaç seanstan sonra saçları dökülmüş.Mete bu duruma üzülüyormuş, kız kardeşi Gül bunu birkaç defa aynanın karşısında ağlarken görmüş. Neyse konuya dönelim; canım Gül onlar doktora gidince makası eline alıp saçlarını kesmiş, becerebildiği kadar. Çok komik olmuş saçları, Mete anlatırken hem ağlıyor hem de gülüyordu. Saçlarını kesince de bir torbaya doldurmuş, sanki Mete’ye verince o saçları Mete’den saçlar çıkacakmış gibi. Kapıyı açtıklarında Gül koşarak yanlarına gelmiş. Gördükleri manzara karşısında şoka girmişler. Ama ne fayda Gül’ün saçları artık yok, öyle güzel saçları varmış ki bukle bukle! Neyse Mete’yi en şaşırtan konuda torbayı Mete’ye uzatması olmuş ‘Al bak ben kestim bunlar senin’ diye. Altı yaşında bir kız çocuğu elinden ne gelebilir ki, o da en iyisini yaptığını düşünmüş. Ahh Nihat bizde en fazla on yaşındaydık. Yaşıttık Mete ile. Mete sarılıp ağlamış kardeşine teşekkür etmiş, kızsalar ne olacak ki çocuk aklı işte. O torba hastane odasındaymış bana göstereceğini söylemişti. Ama ben o saçların içinde olduğu torbayı hiç göremedim.
Birkaç gün sonra beni taburcu ettiler ve ben bir daha Mete’yi görmedim. Annemle annesi o dönemlerde arkadaş olmuşlardı. Mete’yi anneme birkaç defa sorduğumda, beni geçiştirdi ya da cevap vermek istemedi. Aslında ben de gerçekleri bilmek istemedim.
Güzel çocuk Mete ve yüreği güzel çocuk Gül’ün anısı ben de böyle kaldı.
Benim taburcu olduğumda sanmayın ki acılarım bitti. Her gün başka bir hemşire eve geliyor ve kocaman kocaman serumlar takıyorlardı. Doktor ‘huzurlu şekilde evinde size veda etsin’ demiş annemlere. Cümlenin ağırlığına bakar mısınız?
Bizimkiler başka çareler düşünmüş olacaklar ki ben hâlâ bunları yazabiliyorum sizlere. Bir amcanın babamla çay içtiklerini anımsıyorum. Aklımda bardağın içinde dönüp duran kaşık sesi!
Başkası hep kayıp hafızamda!
Hayat bazen ‘daha yolun uzun’ diyor.
‘’Sana bunları anlatırken çok yoruldum be Nihat, yürüyüşe yarın çıksak olur mu?’’
‘’Elbette Mine, ben şimdilik buradayım.’’
‘’Biraz yanımda kal olur mu, sana çok ihtiyacım var Nihat!’’
‘’Dinlen sen ben buradayım.’’
Mete’ye, Gül’e ve Nihat’a çok ama çok özlemle…