- 27-12-2018 18:05
- 16076
Hak ve batıl mucadesi; Hz. Adem(as) ile başlayıp, kıyamete kadar devam edecek bir davadır.
Mecralarında devam eden bu mücadelede hangi tarafta yer aldığımız çok önemlidir.
Bize göre yüz yirmi dört bin Peygamberin davası hak ve olmamız gereken taraftır, gerisi de batıldır. En'am 48 Ayet:
"Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir."(Diy. Meal)
En son din ve onun Peygamberi ile Kur'an ise hak davanın en son ve mükemmel olanıdır.
Allah tarafından indirilen, korunan ve O'nun katında kabul gören hak yol İslam'dır.
Bu dine mensup olmak kişiye değer kazandırır.
Peygamber dahil, hiç kimse bu dinin sahibi yani maliki değildir. Ancak mensubu ve hadimidir.
En sakıncalı durum ise kişinin kendini bu dinin sahibi girmesi veya öyle davranmasıdır.
Maide 67 ayet:
"Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir."(Diy. Meal.)
İnsanlara zorla bu dini kabul ettirmek yanlış olduğu gibi, insanları dışlamak da yanlıştır.
Günümüzde, dindar dediğimiz bazı kişi, cemaat, tarikat ve siyasilerin, İslam'ı kendi malları imiş gibi düşünüp siyasi fikirlerini beğenmedikleri kişi veya toplulukları dışlamalari onlara karşı tavır almaları ve bunu din adına yapıları yanlıştır.
Bu yanlışın en büyüğü ise muhalif gördükleri kişilerin dinen doğru olan söz ve davranışlarına "onun geçmişini bilirim","Takkiye yapıyor","fırsat eline geçerse neler yapmaz ki", "oy için yapıyor", "niyetini bilirim" ve benzeri sözlerle kınayıp dinden uzaklaştırma çabası içine girmeleridir.
Sanırsın ki mübarekler: müneccim, niyet okuyan ve gayiptten haber veriyor.
Yüce Allah kişilerin ölüm anına kadar tövbe ettme hakkı verirken bunlar insanları bu hakktan mahrum etmeyi marifet biliyorlar.
Kişileri; geçmişiyle kınamak, her dem yüzlerine vurmak ve alaya almak doğru değildir.
Hz. Abdullah İbni Ömer(Ra) dan rivayetle Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
"Ey diliyle Müslüman olup da kalbine iman nüfuz etmemiş olan (münafık)lar! Müslümanlara eza vermeyin, onları kınamayın, kusurlarını araştırmayın. Zira, kim Müslüman kardeşinin kusurunu araştırırsa, Allah da kendisinin kusurlarını araştırır. Allah kimin kusurunu araştırırsa, onu, evinin içinde (insanlardan gizli) bile olsa rüsvay eder."
Hz. Ömer (Ra) Peygamberi öldürmek için yola koyulmuş, yolda kız kardeşi ve eniştesi sayesinde müslüman olarak Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellemın huzuruna gitmiş, Faruk olma sıfatını almış ve İslam'ın ikinci halifesi olmuştur.
Bu tür insanlar o devirde yaşamış olsalardı; "geçmişini biliriz", "Takkiye yapıyor"... Der, dışlar ve belki de Nebiye isyanı ederlerdi.
Uhud da müşriklerin süvari birliği komutanı olan ve yaptığı hamle ile okucular tepesindeki sahabeleri şehid eden, savaşın seyrini değiştiren, Hz. Hamza, Musaap b. Ümraniye ve nice sahabe ile beraber Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem'in mübarek dişlerinin kırılmasına sebep olan Hz Halid bin Velid'de müslüman olmuş "Seyfullah"lakabını almış müslümanların gönlünde taht kurmuştur.
İslâmî kendi tekkelerinde gören bu tür insanlar o dönemde yaşamış olsalardı, onu kabullenmek bir yana belki de imanları tehlikeye girerdi.
Ve yine babası Ebu Cehil'den daha fazla Peygambere sıkıntı veren, Mekke fethinden sonra gidecek yeri olmayan ve neticede Müslüman olan İkrime b. Ebu Cehil'i asla kabul etmeyeceklerdi.
Hindu, Vahşi ve sonradan Müslüman olan sahabelere karşı da tavırları bugünkünden farkı olmayacaktı.
Bu dine hadım yani hizmetkâr olmak şereftir. Müslümanım diyen hiç kimseyi siyasi görüşüne bakıp dışlama veya geçmişiyle kınama hakkına sahip olmadığı gibi onları kardeş olarak kabul etmek dinin bir gereğidir.