- 24-07-2024 13:43
- 226
Anneler günü, öğretmenler günü, engelliler haftası, yaşlılara saygı haftası gibi özel günlerde siyasetçilerin, sivil toplum kuruluşlarının ve kent yöneticilerinin kutlama mesajları ile dolar gazete sayfaları.
Hepsi de iyi temennilerle dolu ve gayet iyi süslenmiş mesajlardır.
Bazen komik olur kutlama mesajlarını okumak.
Çünkü bilirsin ki yapmacıktır.
-mış gibidir…
İnanır mısınız, internetten alınıp olduğu gibi gönderilen kutlama mesajlarını dahi gördü bu gözler.
O kadar yapmacık olabiliyor, bazıları…
24 Temmuz Basın Bayramı da klişe mesajların gönderildiği günlerden biri ne yazık ki.
Esasında anlamlı bir gün.
Epey karizmatik bir adı da var;
Basın Bayramı veya Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü…
Şöyle diyor meşhur Vikipedi;
İstanbul’da çıkan gazeteler, Osmanlı Devleti'nde II. Meşrutiyet'in ilan edildiği 24 Temmuz 1908 günü sansür memurlarını içeri sokmama ve gazetelerini sansüre yollamadan basma kararı vermişti. Bu olayın yıldönümü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nin 1948 yılında aldığı kararla Basın Bayramı olarak ilan etmiştir. 1971'de bayram olmaktan çıkmış ve adı, Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü olarak değişmiştir.
…
Özellikle yaşadığımız coğrafya için önemli sayılabilecek günlerden biridir 24 Temmuz.
Hak ihlalleri, hukuksuzluklar, yolsuzluklar ve şiddet karşısında en fazla ihtiyaç duyulan şey, bunu özgürce dile getirebilecek bir medyadır, çünkü.
Özgür ve sansürsüz basın ihtiyacı da tam olarak buradan doğar.
Nedir basın özgürlüğü?
Habercinin; özgürce görüş ve düşüncelerini ifade etme, yayınlama hakkına sahip olmasıdır.
Ancak kimsenin yüzleşemediği bir sansür ve oto sansür var bugün ki basın ve medyada.
Sansür; medya, internet ve sosyal medya üzerinde uygulanan yasaklar ve kısıtlamalardır.
Sansürün daha ağır olanı ise oto sansürdür.
Yani gazetecinin, gelişebilecek tehlikelere karşı kendi yayınına sansür ve kısıtlama getirmesi halidir.
Batman’da da durum böyle.
Gazeteler, kendilerine oto sansür uyguluyor.
Gazeteler, kendilerine oto sansür uyguluyor.
Gazeteler, kendilerine oto sansür uyguluyor.
Bu gerçeklikle artık yüzleşmek gerekiyor.
‘Korkak basın, neden yazmıyorsun’ diyerek eleştirdiğiniz gazeteler aslında oto sansür içerisindeler.
Sadece yaşadığımız şehirde bile binlerce sansür ve oto sansür örneği verebilirim size.
X partili belediyenin ağaç kıyımı yaptığını yazamaz çünkü gazetesi reklam ve abonelikten men edilir. Oysa x partili belediye, doğa ve ekoloji sözcüklerini en fazla dile getiren partidir.
Gazetelerin özgür yayın yapması gerektiğini savunan Q partili yönetim ise, gazetelere en fazla ambargo ve sansür uygulayan taraftır. Ama her platformda yüksek sesle der ki; ‘demokrasi ve basın özgürlüğü önceliğimizdir…’
Tabi, yerseniz…
Şu anda üstü kapalı yaptığım imalar da oto sansüre örnektir mesela…
Bu parti ve kurumların isimlerini açık verip eleştiremem yani…
Çünkü reklam ve abonelik kesintisi, ilan ve yayın hakkı yasağı hatta gazetenin kapatılmasına kadar gider iş.
Bu yüzden Sansürlü Bir Yazı başlığını attım yukarıya.
O yüzden öyle çok da inanmayın yayınlanan süslü kutlama mesajlarına…
Hatta iyi okuyun, satır aralarını sıkı inceleyin; kim hangi kelimeyi daha çok dile getirmişse en çok ondan uzaktır aslında.
Hani derler ya kişi kendinde ne eksikse en fazla onu dile getirir.
Sansürsüz bir özgür basın; hava ve su gibi temel ihtiyaçtır oysa.
Yaşadığınız her haksızlıkta sesinizi duyurabilecek tek yer orasıdır.
Özgür ve sansürsüz bir basının en fazla ihtiyaç duyduğu şey ise halkın desteği ve sahiplenmesidir.
Çünkü basın, gücünü halktan alırsa gerçek bir basın olabilir.
Bu yüzden şehirlerinizde yayınlanan gazete ve haber sitelerine sahip çıkın, destekleyin, okuyun ve büyütün.
Çünkü sansür ve oto sansüre karşı basının en büyük dayanağı, içinde yaşadığı toplumun sahiplenme gücü ve desteğidir.
Milyonlar okunan bir haber sitesine sansür uygulamak, her baba yiğidin harcı olamaz mesela…
Sahiplenmediğiniz ve arkasında durmadığınız bir basından ise özgür ve tarafsız yayıncılık yapmasını beklemeyin.
Belki bir gün sansürsüz bir 24 Temmuz Basın Özgürlüğü İçin Mücadele Günü yazısı yazmak da nasip olur bize, yarın ola hayrola…