- 04-04-2019 18:58
- 22
31 Mart 2019 yerel seçimi; itirazlar, şaibeler ve suçlamalar devam etse de bitti.
Ülkemiz için hayırlara vesile olmasını dilerim.
Ben de bu seçimde Saadet Partisi Diyarbakır Bağlar Belediye Başkan adayı olarak yarışta yerimi aldım.
Kazanmadım ancak oyumu artırdım.
Beklediğim bir sonuç buydu?
Hayır.
Başarısız mıydım?
Kesinlikle hayır.
Partiler içinde en kit imkânı ve en zor şartlara sahip parti Saadet Partisi idi.
Bizler o şartları bilerek görevi kabul ettik.
Ancak bu kadar da zor olacağını tahmin etmedik.
İftiralar ve bizim bunlara cevap vermede imkânlardan yoksul olmanız çok zor olan kısmı idi.
Çok hem de çok büyük iftiralara maruz kaldık. Özellikle dini değerler kullanılarak bire bir veya partim zan altında bırakıldı.
Oy alabileceğimiz kitlelere karşı Allah ve Resulü şahit gösterilerek bize çirkin iftiralar atıldı.
Elbette bu iftiraların ahiret boyutu olacak ve mahkeme-i kubrada hesabı sorulacak.
Yerine göre CHP bazen HDP, İsrail, İngiliz işbirlikçisi olarak suçlandık.
Kendimizi ifade edemedik/ettirilmedik.
Gerçekten ittifak veya birileri için mi siyaset yapıyorduk.?
Hayır.
Ancak öyle bir algı yapıldı ki bazen kendimizden şüphe eder olduk.
***
İçinde bulunduğumuz durumu izah eden bir olayı sizinle paylaşayım.
Baba evladına bir buzağı verip pazarda satmasını istemiş ve: "pazarda hâkimiyet kuran dalavereci bir ekip var sakın ha seni kandırmasın."
Evlat da "kandıramazlar babacığım" der. Buzağıyı alır hayvanı götürür.
Pazara vardığında bir gurup genci karşılar ve; "Maşallah ne güzel bir keçi kaça satarsın?" Genç şoke olur ve "ne diyorsunuz bu keçi değil buzağıdır" adamlar "keçin gayet iyi de ancak buzağı deyip bizi kandıramazsın." Adam her ne kadar buzağı olduğunu anlatamaya çalışsa da bu gurup "madem buzağı olduğundan ısrar ediyorsun biz almıyoruz." deler.
Adam oradan uzaklaşırken bir başka gurup karşılar ve "hoş geldin Maşallah ne güzel bir keçi almak isteriz fiyatı ne?" Adam keçi değil de buzağı olduğunu anlatmaya çalışsa da "keçi yi bize buzağı diye yutturamazsın haydi uğurlar ola" deyip oradan uzaklaşırlar.
Elindeki buzağının "acaba keçi mi?" Şüphesine kapılan adama bir başka gurup iyi bir karşılamadan sonra "Bu güzel keçiyi kaça verirsin?" Demeleri ve etraftakilerin de onaması üzerine elindeki buzağıyı keçi diye satar.
Eve geldiğinde de babasına "beni bugün rezil ettin. Keçiyi önüme katıp buzağı diye satmamı istedin" diyerek bir de babasıyla kavga eder.
***
İşte biz Saadet Partililer de iftiralara karşı kendimizi ifade etmede bu gencin durumunu yaşadık.
Ben; partimin tek başına seçime girdiğini bildiğim ve Diyarbakır’da Bağlar Belediye Başkan adayı olduğum halde bazılarının dini referans göstermeleri kendimden dahi şüphe eder oldum. Her neyse giden gitti.
Emekli imam olarak maddi imkânlarım sınırlıydı.
Cebimde bazen çay ve bizimle gelecek insanlara yemek parası dahi yoktu.
Tabana kuvvet dedik kendimizi ve projelerimizi anlatmak istedik.
Bazen tek başına bazen gurup halinde insanlarla buluştuk.
İlginç olaylar ve konuşmalar yaşandı. Bir başka yazımda sizinle İnşallah paylaşacağım.
Yarıştığımız rakiplerimiz ise; devletin tüm imkanlarına sahip olanlarla ve bölgede hâkim siyasi baronlardı.
İki parti dışında siyaset yapmanın ne kadar zor olduğunu iyi biliyorduk.
Bu zorluklara karşı maddi imkânsızlıkları da eklediğimizde daha da zor olduğunu da bir gerçekti.
Yılmadık, ümitsizliğe kapılmadık, seferde sorumlu olduğunu biliyorduk.
Vazifemizi yaptık. Halkın takdiri.
Şöyle geçmişe baktığımızda gönül isterdi ki iktidar partisi ve onun belediye başkanları; şatafat, protokol, prestij, saray, tören ve israfa kaçmasalardı.
Mücahitliği bırakıp müteahhit olanlara pirim verilmeseydi.
Tunceli’ye belediye başkanı olan komünist Fatih Mehmet Macoğlu’nun davasına sadakatini kendileri de davalarına göstere bilselerdi.
Umulur ki bundan ders çıkarılır, halka tepeden bakılmaz ve saadet partisine hakaret edilmez.
Her neyse.
Bizlere Halkın teveccühü çok iyi idi. Oy olarak olmasa da ilgi ve alakaları ileriye dönük ümit verici idi.