- 04-08-2014 20:43
- 130
“Sendika” sözcüğü, Latince’deki, şehir devletinin yöneticisi anlamına gelen “Syndic” sözcüğünden türemiştir.
19.yüzyıldan itibaren sendika (syndicat) sözcüğü, belli bir grubun ortak çıkarlarını savunmak için oluşturulan bir örgütü ifade etmektedir.
Genel anlamıyla bir tanım yapmak gerekirse, işçilerin kendi aralarında oluşturdukları (şu anda memurların da ayrı bir örgütlenme ile dâhil olduğu) çeşitli hak ve menfaatlerini korumak ve iyileştirmek amacıyla oluşturulan örgütlenmeye sendika denilmektedir.
Sendika tanımının lügat anlamı ile “Ortak çıkarları savunmak” şeklinde ifade edilmesi pratiğe yansımakta mıdır? Türkiye’de gerek STK’lar gerekse Sendikalar asıl işlevlerini yerine getirmemektedir. Tümü olmasa da STK’ların büyük çoğunluğu çeşitli otorite ve hâkim güçlerin arka bahçesi konumundadır.
Avrupa ve Amerika’da STK ve Sendikalar asli görevlerine yakın çalışıyor olabilirler. Ama Türkiye’de ideolojik bir kamplaşma ile asli görevlerini unutmuş durumdadırlar. Aslında ideolojilerinin gereğini de yerine getiremeyen Sendikalar Kapitalist düzenin gereğini yerine getirmektedirler.
Ben merkezli çalışan kapitalist düzenin bireyleri, geldikleri Sendika yöneticiliğine, Sendika temsilciliğine, Sendika başkanlığına v.s. menfaat koparma içgüdüsü ile devam etmektedirler. Ortak çıkarların sözde olması diğer üyeleri de bu çabaya itmektedir. Yani mevcut Kapitalist Düzen “Bireysel çıkarlarını dikkate al” dayatmasını üst mevkiden alt mevkilere doğru hiyerarşik olarak sürdürmektedir.
Ne Sosyalizm’in teorisi ne de İslam’ın teorisi ne de diğer inançların teorisi şu anda yaygın olarak uygulanan pratiğe uymaktadır. Ona rağmen asli vazife olarak kendine bağlı üyelerinin çıkarlarını koruması gereken Sendikalar yönetimdeki kişilerin menfaatini gözetmektedir.
İşçi Sendikaları her ay her üyesinden birer yevmiye, Memur Sendikaları ise ortalama 40 TL her ay üyelerinden para kesmektedir. Büyük sayılara ulaşan üyelerini düşünerek toplamda büyük meblağ tutan bu parayı Sendikalar ne yapmaktadır? Tamamen kendi inisiyatiflerinde olan bu paranın kontrolünün bağımsız denetim kuruluşlarınca yapılması gerektiğine inanıyorum. Zira Sendikaların üyelerinden topladığı paraları su istimal ettiklerini ve fütursuzca şahsileştirdiklerini geçmiş dönemlerde gördük.
Diğer taraftan mevcut otoriteyi kollama ve koruma görevini üstlenerek otoriteden menfaat sağlayıp üyelerini mağdur etmek normal bir davranış haline gelmiş gibi gözüküyor. Memurların önceki “Toplu Sözleşme “ de ne kadar traji-komik hale düştüklerini hep beraber gördük. Toplu sözleşme birer kazanım gibi sunulmasına rağmen aslında en son sözleşmede birer kayıp olduğu görüldü.
Memurların Toplu görüşme öncesi Hükümetin verdiği %3’lik zammı görüşmeler sonrası %4’e çıkarması olağan hale gelmişti. Oysaki Toplu Sözleşme ile %4’ten büyük zam beklenirken 120 TL net seyyanen zam yapılması “Toplu Sözleşme” hakkının aslında anlamsız olduğunu ifade etti. En kötüsü de enflasyon farkının verilmemesi oldu ki, %10’lara varan enflasyon karşısında Memurun daha da kötüye gittiği görüldü.
Peki, Memur ekonomik mağduriyete uğramışken, onun çıkarlarını savunması gereken Memur Sendikaları ne yaptı?
Liyakati olmadığı halde yönetimindekileri bir yerlere atama derdine girerek aslında kendi stratejisinde başarılı oldu. Atama listesini gerekli yerlere ulaştırıp listesindeki kişilerin makam ve mevki aşımını sağladı.
Hak-hukuk hikâyedir aslında, neye inanıyorsanız inanın yaptıklarınız önemlidir. Düşünceleriniz ve teoriniz ne kadar iyi olursa olsun pratiğe yansımıyorsa anlamsızdır.