- 11-02-2022 07:17
- 11-02-2022 08:19
- 178
Bir önceki yazının okunması tavsiyemdir.
Şimdi gelelim “1500 yıl öncesine”
Hiç şüphesiz 1500 yıl öncesinden kasıt Allah’ın yeryüzüne gönderdiği son peygamber Hz. Muhammed (sav) ve onun kutlu sahabelerinin yaşadığı ve bilcümle Asrı Saadet olarak kabul edilen dönemdir.
O Peygamber ki insanları; yer, gök ve de ikisinin arasında ki her şeyin yaratıcısı bir ve tek olan Allah azze ve celleye kul olmaya davet ediyor. İnsanların kötülük yapmamalarını,birbirlerine zarar vermemelerini, her hareket ve fiillerinin iyilik üzerine olmasını emreden ilahi bir sistem sunuyor.
Zatiyyenin “din esaslı toplum düzenini yeniden hortlatmak” olarak gördüğü esasların tümü “İyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak” üzere düzenlenmiştir. İlahi emirler topluma faydalı olma esası üzerine kurulmuştur.
Dünyanın büyük bir kesiminde Hz. Muhammed (sav)in zamanından beri Allahazze ve cellenin buyruklarına canla başla uyan ve gücünün yettiğince yaşayan, bu uğurda canını, malını, şahsını feda etmekten çekinmeyen milyarlarca insan var. Hatta kimileri Allah’ın buyruklarını yerine getiremese de uğrunda canlarını feda etmekten çekinmezler.
Bu millet; 1500 yıldır bu mübarek dini seçmiş, ona inanmış, öğretileri doğrultusunda hareket etmiş, yaşamıştır. Alemi cihana rahmet ve merhameti sunmuş, insanların Eşrefül mahlukat ve Ekremul Ekremin olarak yaşaması için sunulmuş ilahi bir modelin peşinden giden bir millettir.
Bu nedenle Müslümanların hâkim olduğu yerlerde insanlar, asırlarca din, dil, ırk, renk, sınıf ve cinsiyet ayırımına gitmeksizin iç içe, yana yana, komşu komşuya, hep birlikte insanca yaşamayı başarmışlardır.
Ha… Sanırım birilerinin “Madem öyle Müslümanların yaşadığı ülkelerde neden katliamlar yapılıyor?” diye sorduğunu duyar gibiyim.
Hiç şüphesiz bu zulüm ve katliamların asıl sebebi “Müslüman olduğunu söyleyenlerin Müslümanca inanmayıp Müslümanca yaşamamasıdır.”Müslüman olduğunu iddia etmekle beraber çıkar, menfaat, mevki, makam için kendini, fikrini, inancını, düşüncesini, yaşantısını feda etmekten kaçınmamalarıdır.
Daha da önemlisi;Haçlıların devamı olan Sömürgeci emperyalist güçlerin ele geçirdikleri Müslüman topraklarında hâkimiyetlerini sürdürebilmek için imkân ve güçlerini kullanıp,fitne tohumları ekerek,insanlarımızı birbirine düşürmeleridir.Haçlı Savaşları tamamen bu emperyalist çıkarlar için yapılmış ve Ortadoğu insanları asırlarca zulme uğramıştır.
Günümüzde emperyalist sömürgeci güçler;“Barış getirme, halkı kurtarma” adı altında zaten hâkim oldukları topraklara daha güçlü bir şekilde çöreklenerek, Müslümanların barış ve kardeşlik içerisinde yaşamalarına engel olmaktadırlar. Halkı Müslüman toplumlarda çatışma ve katliamların büyük çoğunluğu bunlar tarafından gerçekleştirilmektedir.
Toplumu geren, birbirine düşüren kimselerin zihni yapılarına bakıldığında muhakkak“ilerici” geçinen bu kimselerin zihinsel olarak köleleştirildiği görülebilir. Üstelik bu kimseler, emperyalist güç odaklarının zihinsel kölesi olduklarının farkına bile varamamaktadırlar. Milletimizi “Gerici, Yobaz” gibi tanımı belirsiz argümanlarla ayrıştırarak provakatif girişimlerde bulunmaktan kaçınmamaktadırlar.
Laik, demokratik, milliyetçi, Türkiye Cumhuriyeti Büyük Millet Meclisinde “1500 yıl geride kalmış din esaslı toplum düzenini yeniden hortlatmaya çalışıyorsunuz.” Demekle bu milletin yüzde doksanının Müslüman olduğunu ve zaten toplum olarak yaşantısını din esasları doğrultusunda düzenlediğini unutup, bir hortlak gibi ortaya çıkarak,“din esaslı toplum hortlatmak” iddiasında bulunmak, toplumun benimsemediği ne idüğü belirsiz düşünce ve fikirlerin bu şerefli ve izzetli millete empoze etmeye kalkışmaktan başka bir şey değildir.
Kaldı ki kimsenin kimseyi bir yerlere götürdüğü yoktur.
Ama tarihini ve toplumunu kötüleyip inkar ederek asırlardır İslam’ın fedailiğini, sancaktarlığını yapmış ve yapmağa devam eden bir milleti ne idüğü belirsiz yollara götürebileceğini sananlar çok büyük bir gaflet ve yanılgı içinde olduklarını bilmelidirler.
İsteyen istediği yerde kalabilir. Karanlık ve sonu olmayan dipsiz karanlıklarda yok olabilir.
Ama karanlıklar içinde kaybolanların, aydınlık ve nur içinde yol alanları, hiçbir şekilde kendi karanlıklarına çekme hakkına sahip değillerdir. Ve de bunu başaramayacaklarını bilmelidirler.
Bu milletin kadınları, özgürdürler ve özgür olarak yaşamaya devam etmektedirler. Onların özgürlüğü erkeklerinin özgürlüğü gibi “Kula Kulluktan kurtulup bir ve tek olan Allaha kul olmak”la gerçekleşir.
Yoksa “özgürlük” adı altında kadınları hayvansal içgüdülerinin peşinde koşan mahlûklar haline getirmek asla özgürlük olamaz. Birilerinin kadın erkek ayrımcılığını körükleyerek kadın erkek düşmanlığı oluşturmaları doğru değildir. Erkek ve kadın bir bütünün ayrılmaz bireyleridir.
Bu millet; kadın ve erkeği birbirine düşmanlaştıran zihniyetin değil, kadın ve erkeğin birbirini tamamladığı, yardımcı olduğu, bir birini sevip saydığı, bir inancın inananlarıdır.
Kadınlarımız, bizlerin anaları, bacıları, kızları ve her şeyden önemlisi eşleridir. Bu nedenle birbirimize karşı sorumluluklarımız vardır. Bu sorumluluğun getirdiği sınırlarımız vardır. Bu sınırları, saygı ve sevgiyle sonuna kadar korur ve kollarız. Çünkü kadın erkek birbirlerine karşı sonsuz bir özgürlüğe sahip olamaz.
Şunu üzülerek belirtmeliyim geçmişine ve inancına sahip çıkan kimselere “Gerici” diyen kimseler, yeri geldiğinde “Müslüman” olduklarını söylemekten de geri durmazlar.
İşte ben de yanarım, yanarım da!..
Milletin dinine düşman olan kimselerin yeri geldiğinde “Müslümanım” diyerek ortalıkta ahkam kesmesine ve de Müslümanım diyen zevatın bu tür Müslüman kisveli ama Müslüman düşmanı kişilerin peşinde gitmesine yanarım…