- 01-03-2020 15:14
- 14418
Ne ekersen onu biçersin sözü, zirai anlamda anlamsızlaşmış da olsa reel hayatta güncelliğini koruyor.
Tohumların genleri ile oynandıktan sonra, ne ektiğinizin önemi yok, onlar ne isterse onu alıyorsunuz.
Tohumumuza ve ziraatımıza sahip çıkmazsak, yediklerimizi de ele geçirecekler ve biz hiçbir şekilde onlara karşı gelemeyeceğiz.
Bu konuda tehlike had safhada.
Konuyla ilgili çok kitap karıştırıp kafa yordum, en son bir mühendis arkadaşımla birlikte, ikinci üniversite hakkı ile tarım bölümüne kayıt yaptırdık.
İşin bilimsel yönünü öğrenirsek, belki bu konuda biraz daha donanımlı olabiliriz dedik.
Bu konuda konuşmak için çok geç ama benim için çok erken.
Bu konuda kendimi biraz daha geliştirmem gerektiğini düşünüyorum.
Lakin toplumdaki sorunlara ve sıkıntılara bakınca, evlerimize, sokaklarımıza, iş yerlerimize ve yüreklerimize çok da doğru tohumlar ekmediğimizi görüyorum.
Yalan konuşup, dürüstlük bekliyoruz.
Haram yedirip evlatlık bekliyoruz.
Hainlik yapıp bağlılık bekliyoruz.
Namusu hiçe sayıp, namuslu eş ve çocuk bekliyoruz.
2 kuruş için boyun eğip dik idareciler bekliyoruz…
Boşuna bekliyoruz.
Ne ekersek onu biçiyoruz!
Allahu Teala: “Size bir iyilik gelirse o Allah'tandır, bir kötülük isabet ederse, o sizin nefsinizdendir” diyor Nisa süresi 79 ayetinde.
Başımıza gelen kötülükleri ve bunların neden kaynaklandığını iyi araştıralım.
Nefsimize, bizden daha yakın olanın emir ve nehiylerine bakalım, ondan sonra kendimize soralım.
Biz ne yaptık?
Ne yapıyoruz?
Niye bunları yaşıyoruz?
Allah, asla kullarına zulmetmez!
Yüklenemeyeceği yükü yüklemez!
Ama her verdiğinde bir ihtar, bir mesaj, bir beklenti vardır.
Belaya sabır, nimete şükür, günahtan dönüş beklentisi vardır.
Allah bizi yaratırken, yanında nasıl yaşayacağımıza dair bir kitap vermiş.
O kitabı bize teferruatlı şekilde açıklayacak ve ictimai hayata entegre edecek elçiler göndermiş.
Bunu böyle yaparsanız, karpuz, böyle yaparsanız soğan demiş.
Birde, ısrarla soğan istedi diye de birilerini helak ettiğini vura vura bildirmiş.
Bugün yaşadıklarımıza baktığımızda, haram, haramilik, zina, içki, faiz, hırsızlık, hainlik, iftira, ispiyon, dedikodu ve her türlü cürüm işleniyor.
Biz de bunlara bakıp bize ne diyoruz.
İşleyenlerin zaten kaçarı yok.
Onlar ektiklerini biçiyorlar. İyide bunlara göz yumarak yapmayanlar da onların tarlasını sürmüş olmuyorlar mı?
Aile içi ilişkilerimiz, dünyalıkla olan muhabbetimiz, sosyal hayatımız ve karakterimiz eğer düzgün değilse, düzgün bir yaşam bizi beklemiyordur.
Sadaka verirken de oy atarken de bir menfaat peşindeysek, bir yerlerde çok ciddi bir sıkıntı var demektir.
Bugün yaşadığımız büyük sıkıntıların temelinde de bu vardır!
İşe yüce Yüce Yaradan’ın dediği gibi “temiz ve helal” olanları, onun dediği ölçülerde yiyerek başlayalım.
Ne yediğinize ne içtiğinize dikkat edin. Amannn onu yeme, bunu yeme, ne yiyelim demeyin. Zaten sağlıklı olan, az yemek ve az çeşittir.
Genetiği ve içeriği karışık hiçbir gıda yemeyin.
Araştırın, azla yetinin.
Daha çok istiyorsanız, kendiniz üretin.
Yoğurt, tavuk, yumurta ve ekmekle başlayabilir, bitkisel yağlardan tereyağı ve zeytinyağına geçebilirsiniz.
Geçiş süreci yaşarsınız ama zorlanmazsınız, zorlanırsanız, hastanelerde her gün yeni isimler verilen hastalıklara ve kobay haline getirilmiş insanlara bakın.
Gıda sektörü hasta edip tıp sektörüne gönderiyor.
Onlar da üzerinde çalışıp fiziki ve maddi tahribatlardan sonra içi boş bir kafes şeklinde paketliyorlar.
Bazen eve, bazen de eller üstüne camiye…
Tarımın ilk sınıfında şunu öğrendim, toprağa bir tohum attığınızda o tohum mutlaka filizlenip yeryüzüne çıkar. Sıcaklık nem ve diğer çevre koşulları bu işi geciktirebilir ama mutlaka çıkar.
Sizde toprağa attığınız her adımın birer tohum olduğunu unutmayın.
O toprağı Yaratan ve o adımları size bahşeden unutmuyor!
Kötülüklerin nefsimizden, iyiliklerinse Allah’tan geldiğinin unutulmadığı bir toplum dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın…