ŞÖMİNE BAŞI SOHBETLERİ

Zaman zamansızlık

vakti zaman onun

Gözbebeklerinde donmuş,

Ansızın bir şafak vakti…--

Şöminede ateş yanıyor

Yanan alevlerdeyim

Cennet-cehennem içimdeler

bir yeşil bin bir alev.

Kırmızı mı? Pembe mi? kor mu kor?

bizler yanmadan,

kul olup savrulmadan

Anlayabilir miyiz?

Cani, cananı,

Bir sevda uğruna,

Ağlamayı, inlemeyi,

yıldızsız gecelere, bırakmayı

Üşümüştü, ancak yalnız bedenen değil. Yorgundu ruhen ve kalben. Sakaklarına gümüş teller dökülmüştü.

Bir dem olsun şikâyetçi değildi halinden, yasadıklarından, yaşayamadıklarından.

Şömineyi ona ellerimle yaktım. Ve basına geçtik, edeple onu dinleyip ona hizmet etmek, onu en iyi şekilde ağırlamak istiyorum.

-Mana, maddeye dalar da geçer. “Sen sen ol maddeyi on plana alma” diye öğüt veriyordu bana.                  

Yükselen madde, kapitalle paralel dostların oluşur çoğalır, ancak ne denli dost olduklarını da kapitalin belirler.

Sonra kapitalin azalır, bitme noktasında dostların da damla damla buhar olur.

Bir de bir boy aynasında bakarsın ki yapayalnız kalmışsın su koca dünyada tek başına.

-Aşka gelince net ve tek bir açıklaması hiç olmamıştır aşkın. Zaten olsaydı önem taşımaz ve aşk popüler olmazdı…

Aslı var mı bu sevdaların, bu efsanelerin bu inleten, bu ağlatan, bu insanı Leyla eden aşkların diye sorarsan, ben de derim ki Aslı olmasaydı eğer, Kerem yanar mıydı hiç?

Kays Mecnun olur da çöllere düşer miydi, Ferhat demir dağını deler de su getirebilir miydi, olmasaydı Şirin?

Ruh hali ses tonuna da işlemişti, saygı değer konuğumun. Gözleri ıslaktı, kalben teyid ediyorum ki en güzel yüz defalarca gözyaşlarıyla yıkanan yüzdür.

Onu dinlerken şöminenin basında acılarım diniyor yaralarım kabuk tutuyordu.

Şifa buluyor bu dinmeyen sancılarım. Ben saygı değer konuğumun adını gönül tabibi koymuştum.

Bu ad pek hoşuna gitmişti. Bana ne zaman gelir? Niçin gelir? Neden ben? Sorular zinciri oluşurdu bende, cevabini bilemeyeceğim gizemler için de kalırdım çoğu kez.

Reçetesi bir kaç güzel söz ve önerilerden oluşan bir kaç kalbi cümlelerdi gönül tabibimin.

Sabah erken çekip gitmişti, ben farkına bile varmadan. Adini sonsuz bekleyiş koyduğum tablonun yanına aşağıdaki notu bırakmıştı.

Daha da olgunlaştıkça, yandıkça alevler içinde renkten renge dönüştükçe beni daha da iyi anlayacaksın. Üzülme, yazmaya devam et.

Gönül gözleriyle yazabilirsen zamanlar ustu olursun. Bir gün yine gelirim vakitli vakitsiz. Gideceğim mekânlara ve zamanlara henüz hazır değilsin Mehmet.

O gizemler ki sen yanıp kül olunca istemesen de savrulursun o gülistana.

Adın, rengin, kokun, daim kalır o can da o ten de. Unutma ki sevmek demek uğruna ölebilmektir, bu cihanda.

Kalın sağlık ve sevgiyle. Siz saygın Sonsöz okurlarımız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ