SUÇLULUK PSİKOLOJİSİ VE SUÇLULAR

Hatırlanacağı üzere psikologlar, sosyologlar, psikiyatrlar, davranış bilimcileri, toplum mühendisleri ne iş yapar?

Sadece kariyer yapıp unvan ve titrlerini yükseltmekle mi meşgul olur anlamında köşe yazılarımda zaman zaman bu bilim adamları görünümlü kilim adamlarına sitem etmiştim.

Ne çok haklı olduğumu geldiğimiz durumlar içinde yaşadığımız bu istenmeyen ve beğenilmeyen atmosfer infilak hale gelmiş yahut kim bilir belki de getirilmiş sosyal psikoloji yazdıklarımı çürütemeyip aksine teyit etmiş oldu.

Neden mi? Niçin mi bu yargıya vardım diye merak edenler varsa açıklayayım.

Hapishaneler dolu dopdolu tıklım tıklım dolu peki kütüphaneler de dolu mu?

İsteyen ya da merak edenler varsa en yakınındaki kütüphaneye şöyle bir uğrayıversin içini teftiş etsin saysın kaç kişi var kütüphanede?

Suçluluk psikolojisinin yükselen trendi ile artan suçlar bu boyutlardaysa hiç kütüphaneler dolar mı?

Aynı zamanda kabristanlarda dolu çok acı, çok yazık gelinen veya getirilen hale bakın.

Halk bu haldeyken böyle acılar ve korkular içindeyken vekiller mecliste paskalya çöreği yiyip boyalı yumurta kırıyorlar adeta bayram edip yaşıyorlar.

TV kanalları da bu ayıbı başka bir ayıpla haber yapıp kamuoyuna servis ediyor.

Millet, ülke kimin umurunda? Adamların keyifleri tıkırında umurlarında mı olup bitenler?

Biz köşe yazarları bu temalara dokunurken yazarken hatta irdelemeye çalışırken yaptırım ve yasakların olduğunu da göz önünde bulundurmanızı da hatırlatırım sınırlı, sorumlu ve dikkatli birçok gerçeği filtrize ederek yazmaya çalışıyoruz.

Siyasi iktidarın suç saydığı kapsam alanına girmemeye olabildiğince dikkat ve özen göstererek yazıyoruz.

Tabi bu işler böyle olunca ne yazabilir? Nasıl yazabiliriz ki?

Kalemi kırıp elveda demek son bir yazı yazıp okurlarımızla vedalaşıp helalleşmek isteği o kadar ağır basıyor ki günlerden bir gün bu anlamda, bu içerikte bir yazı yazıp vedalaşırsak bu sizlere sürpriz olmasın gelinen ya da bizleri böyle davranmaya getiren sebepler ve şartlar inanın bu reflekste beni anlayanlar anlarlar.

Anlamayanlar, anlamak istemeyenler de işin kolayına kaçıp “korktu artık yazmıyor” diyecekler bunu da göz ardı etmiyorum.

Ama şu bilinmeli ki yazmış olmak içinde yazılmaz ki yazılsa ne olur yazılmasa ne olur? İşte böyle olur. Keyif vermez zaman alır tatsız tuzsuz çiğ olur.

Gerçek ve ileri demokrasinin olmadığı ilkelerde huzurun, barışın, kardeşliğin ahengin, mutluluğun yerini suçluluk psikolojisi alır ve suçlar artar.

Hukuk, adalet terazisi dengede olmaz olamaz, kişi veya kişilere özel olur.

Bu evre ve safhalar sonsuza dek mi sürer? Şüphesiz ki hayır.

Deneme yanılmalarla, zamanla kendi mecrasında yerini bulur. O zaman gelinceye kadar birçok kişi hak etmediği halde ağır bedeller öder.

Cumhuriyet tarihinde ilk kez böylesi tünellerden, duble yollardan, sarp yokuşlardan geçiyoruz.

Allah bu milleti, bu ülkeyi rotasını şaşırmış gafillerden, art niyetlilerden, basiretsiz ülkemize ve milletimize şahsi çıkar ve emelleri için zarar verenlerden korusun. 

Demekten başka çıkar, yol kalıyor mu?  Böyle diyordu bana telefonda Niğdeli bir dostum adı Bilal -soyadını yazmak istemiyorum-

Üniversite mezunu olan bu Bilal Bey inanmayacaksınız küçükbaş, büyükbaş çobanlığı yapıyor Çatalca eteklerinde. Arada sırada bebeğimiz Ayşe Melis’e süt siparişi veriyoruz o da hal hatırımı sorarken efkarlanıp deşarj oluyor.

İşte manzara bu iki üniversite bitirmiş Bilal Bey “o şimdi bir çoban”

İşte yeni Türkiye, işte gelişen Türkiye manzaralarından küçük olsa da marjinal bir kesit.

Kalın sağlık ve sevgiyle siz saygın Batmanlılar ve değerli Sonsöz okurlarımız.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ