- 01-08-2016 18:45
- 12984
Ülkemizin ticari, iktisadi milli ve askeri ile birçok gizli sırlarını ABD'ye, İsrail'e, İngiltere’ye ve muhtemelen bilmediğimiz daha nice ülkelere şahsi menfaatleri yahut çil çil Dolarlar kazanmak pahasına sızdıran, satan Mr. Fetöş hepimize, tüm ülkeye inanılmaz, akla hayale sığmaz zarar ve tahribatlar verdi. Maddi-manevi her bakımdan büyük kayıplar içindeyiz.
Anlatılır, unutulur, yazılır gibi değil.
Mantık ve bilim üstü bir gece yaşattı bize
''The Halife'',''The İmam'' Mr. Fetöş.
Onca kızgın, onca dolu ve sinirliyim ki nereden başlasam, nasıl bitirsem diye grogi bir durumdayım.
Peki, neden anlatayım?
İslam dinine, bu kutsal davaya benim gibi sol akımdan gelenler, bu kategoriye girenler son derece aktif araştırmacıdırlar.
Bu Fetöş'e ait akımı 1985'li yıllarda azıcık tanıma fırsatım olmuştu.
Es geçmiş samimi ve dindar bulamamıştım, anlayacağınız adam yerine bile koymamıştım.
Zira Kur'anı Kerim’i Türkçe mealinden defalarca okumuş analiz etmiştim.
Dedim ya sol akımdan geldiğim için ciddi ve büyük araştırmalar içindeydim.
En azından kendim için cevabını bulamadığım ve beni araştırmaya zorlayan madde ve ötesi bir nevi quantum fiziği, bilim dışı güçler, bedensiz varlıklar, yaradılış, ahiret hayatı ve gizemleri, Mevlana ile Yunus Emre'nin deyişleri ve farklı birçok nedenlerle ciddi ciddi araştırıyordum -ki halen araştırmalarım devam etmekteyim, zira salt mutluluğu İslami araştırmalarda buluyorum- vaazlarında ağlayan 28 Şubat vakasında güya tedavi için ABD'ye giden bu şarlatanın ne olup olmadığı, kendiliğinden sırıtarak çıkıyor ortaya.
İnanın bu Müslüman bile olamaz diye teşhis koymuştum kendisine.
2003'lü yıllarda öğretmen, avukat, doktor, savcı gibi elit ve kalburüstü dostlarım oldu bu cemaate mensup.
Onlarla tartışıyordum “sen çok tehlikelisin”, “sen dinden çıkmışsın”, “sen CİA ajanısın” gibi ithamlarla suçluyorlardı beni.
Mahremiyet olmazsa isimlerini ve telefonlarını bile bu köşemde yazmayı ne çok arzulardım.
Şimdi aynı şahıslar 15 Temmuz 2016’dan sonra yaşananlardan ötürü beni arayıp hak veriyorlar, özür diliyorlar, soru yağmuruna tutuyorlar beni.
Benim ona teşhis koyarken ölçüm ayetler ve hadislerdi.
Mihenk taşı olarak görüp de gösterememek; bilip de bildirememek yahut görmek ile bilmek istememekte
Israrcı olmak; beynini ve ruhuna kiraya vermek, teslim etmek belki de satmak para, şan şöhret, makam uğruna sizce büyük bir yanılgı ve dram değil mi?
İstanbul, Beykoz’da Dilruba adında nezih ve güzel, ferah çiçeklerle, güllerle donatılmış elit ve sosyeteye hitap eden çay bahçesinin sahibi Bayan X aynı zamanda sahibi ve Nazlı Ilıcak'ın yakın arkadaşı olan hanımefendiyle ''The Halife and The İmam'' aslında bir çok ilahi makamda olduğunu beyan eden bu Fetöş ile ilgili uzun uzun tartışıyordum o yıllarda.
Sözün kısası bu konuda kitap yazabilirim, uzun konferanslar verebilirim.
Fetöş efendi onca penaltılar verdi ki, santraforlar ne hikmetse birini bile gole çeviremediler. Çok anlamlı ve kayda değer değil mi bu gaflet, bu delalet?
İşte böyle değerli okur.
Şimdilerde de canımız yanıyor, içimiz bunalıyor, gelinen son duruma bakın.
Gel de çıldırmayın, hiç bitmemesi gerekirken bir şiirimle bitiriyorum.
Gecelerim
Zifiri karanlıktır.
Ses yok, seda yok, ışık yok.
Gecelerim gizemli bir yolculuktur,
Menzilim yok, O yok.
O yoksa ne var ki,
ne olmalı ki.
Gecelerim gündüzlerden kaçıştır.
Güneş, ay, yıldızlar, sizin olsun.
Verin bana karanlıkları,
onlara sarılıyım,
onlarda gizleneyim.
Geceler hep bende,
Ben hep alaca koyu gecelerdeyim.
31 / 07 / 2016 - İstanbul.
Mehmet EKMEN
Kalın sağlık ve sevgiyle siz saygın Batmanlılar ve değerli Sonsöz okurlarımız.