- 08-06-2014 20:42
- 21994
Çözüm sürecinin dile getirilmesi toplum üzerinde olumlu havanın esmesine neden oldu. Her iki tarafça dile getirilen “Barış ve Kardeşlik” söylemleri kulağa hoş geliyordu. Bu yüzden toplumun beklentileri arttı. Ancak, Pratik teori kadar kolay olmayacaktı. Nitekim yaşadığımız süreçte bunu görüyoruz.
Neredeyse Türkiye Cumhuriyeti tarihi kadar eski olan hatta İttihat Terraki döneminde başlayan Ulusalcılık akımının son bulması o kadar kolay olmayacaktı. Ulusalcılık fikri ile Anadolu coğrafyası üzerinde yaşayan toplumlar ayrıştırılmış idi. Ancak şu da bir gerçek ki, herkesi tek ırk çatışı altında gören anlayış bir defa toplumun doğasına aykırı idi. Doğal olanı erteleyebilmek mümkün iken illa nihayet üstü örtüleni gizli tutmak mümkün olmayacaktı.
Şiddeti bölgemize hâkim kılan çevreler ulusalcılık teorisini bilinçli bir şekilde öne sürmüşlerdi. Yaşadığımız Coğrafya, Ümmet paydası altında değişik ırkları bir arada tutmuş bir coğrafyadır. Dolayısıyla her ne yapılırsa yapılsın yüzyıllar boyu beraber yaşamış insanları ayırmak kolay değildi.
Şiddet ve Çatışma ortamını körüklemek için her türlü yol denendi. Zamanla, şiddet ve çatışma ortamı vicdanın üstünü de örtmüştü. İlkesiz ve etik olmayan durumların sık sık yaşandığı bölgemizde toplumun vicdanı nerede idi? Demokrasi ve barış söylemlerini dillerine pelesenk edenler bölgede başka alternatif istemiyordu?
Seçimlerde rakip ya da alternatife tahammül edemeyenler Demokrasiden dem vurabilirler mi? Hâkim güçlerin zulüm yaptığını ileri sürenler İkiyüzlü bir davranışla daha büyük zulmü başkalarına reva görebilirler mi? ’’Bu ne perhiz bu ne salata turşusu.’’
BDP önceki seçimlerde HÜDA-PAR’a neden tahammül edemedi? HÜDA-PAR’a geçmişi konusunda özeleştiri yapması gerektiğini söyleyen BDP, güya şiddete karşıdır. Oysaki bölgenin birçok yerinde rakip olarak gördükleri HÜDA-PAR bürolarına önceki seçimde saldırmakta terredüt etmediler.
Bölgemiz çözüm süreci söylemleri ile huzur arıyorken, birileri rahat durmuyor. HÜDA-PAR‘ın üyelerini kaçırmaları, üyelerini öldürmeleri, AK Parti’nin üyelerini kaçırmaları, sandık üzerine tahakküm kurmaları söylemin; Barış ve Demokrasi olmasının anlamsızlığını ortaya çıkarmaktadır.
En acı olan ise, Bugün Okulda olması gereken 13-14 yaşlarındaki çocukların kaçırılması olmuştur. Bu durum toplumun vicdanını yaralamıştır. Toplumda her anne baba, Çocukları kaçırılan anne ve babaların yerine koymalı kendini. Gerçek anlamda empati kurulmadan toplumun vicdanı zaten ortaya çıkmaz.
Bugün toplumun vicdanı yerine geçen annelerin vicdanı artık susmuyor. Özgür, özgün ve cesur bir şekilde ortaya dikilen annelerin vicdanı fıtratın ortaya çıkmasıdır. Doğal olan, kirlenmemiş vicdanlar, herhangi bir menfaati olmayanlar, bir yerde pranga altına alınmamış vicdanlar hürdür. İşte bu vicdanlar bugün konuşuyor, ağlıyor. Bugüne kadar üstü örtülmüş, pas tutan, mühürlenen vicdanların yerine annelerin vicdanı geçmiş ve olması gerekeni yapıyor.
Oysa vicdani, ahlaki ve toplumsal sorumluluğu bulunan ulusal medya sustu. Başbakan olayı gündeme getirmeyene kadar da olaydan söz etmediler. Oysaki Başbakan olayı gündeme getirdiğinde olayın üzerinden 35 gün geçmişti.