- 31-01-2019 18:02
- 16448
İkisi de toplumumuzun kronik sorunlarından!
Trafik diyorsunuz, insanlar kuralları bilmiyor, bilenler uymuyor, uyanlar duymuyor…
İşi ticari olarak yapanlar, tüm tezgaha sahip çıkıyor!
Ben istediğim yerde durur, istediğim yerde basar, istediğim yerde alır, istediğim yerde bırakırım diyor.
Maalesef buna da kimse bir şey demiyor.
Arada bizler yazarız, Vali bey veya Emniyet müdürü bir talimat verir, 3-5 kişiye cezalar yazılır, sonra yine aynı!
Kardeşim, durak yolcu almak ve bırakmak için vardır. Durağın 100 metre öncesinde veya 300 metre sonrasında durmak, durakta içeri girmeyip, en sol şeritte durarak yolcu bindirmek nedir.
Biri sollamaya geçerken, süratlenmek veya yolcu aldıktan sonra, sola bakmadan, sinyal yakmadan pat diye yola girmek nedir?
İtiraz etsen, levye ve hemen akabinde birkaç kişilik kavga ekibi hazır olur. Ben buna trafik terörü diyorum ve birilerinin bu teröre dur demesini bekliyorum.
Trafik şube baş edemiyorsa, Tem şube baksın bu olaya!
Çünkü bunlar toplumu gerçekten tedhiş ediyor!
Trafik ekipleri de pusu kuruyorlar. Ekiplerin ceza yazmasına asla karşı değilim, radar, kırmızı ışık, hatalı park, emniyet kemeri, direksiyonda sigara…
Hepsine yazın, hem de gözünün yaşına bakmayın. Ama cezalar üzüm yemek için olmalı, bağcıyı dövmek için değil.
Geçenlerde 56 ile bana ceza göndermişler. Ben şehir içi minibüsünü sollarken, minibüs sürat aldı, karşıda da araba olduğu için sıkışmamak adına biraz hızımı artırdım ve bir anlık ibre 56’yı görmüş. Yani 1 saniyeliğine 1 km sınırı aşmışım.
Yapıştır kahraman polis!
Yine havaalanında sabah 7 civarında yolcu bıraktım. Daha uçağın inmesine yaklaşık 2 saat var. Ne giden ne gelen yolcu nede başka araç var. Gittim valizleri bıraktım çıktım, aracı otoparka çektim.
Arkadan hooop ceza. Trafiği mi aksattım, yolu mu daralttım, yoğunluk mu vardı, aracı orada çok uzun süre mi park ettim, uyardın da çekmedim mi?
Ama yok, dolmuşçular trafiği katletsin, sizde vatandaşı…
Dünde gazeteci bir arkadaşım aradı, aynı gün, aynı yerde 2 radar cezası gelmiş ona. Uyarı yok, ara yok nefes yok, kes gitsin.
Görevini layıkıyla yapan arkadaşları tabii ki tenzih ediyorum ama bu tür olaylar toplumu geriyor. Birde bu olaylar seçim ağzı hep konuşuluyor.
Acaba seçim ağzı bu tür vakalar artıyor mu yoksa seçim ağzı birileri özellikle mi bunu pazarlıyor.
Bence bu konuda bir çalışma yapılıp, kamuoyu ile paylaşılması gerekir.
Art niyet veya suiistimal var mı yok mu?
Kadın fırçasına gelince, toplumun en büyük yarası ama dillendirilemiyor.
Kim ben kadından fırça yedim diyebilir ki bu toplumda.
Herkes, ben mi ben varya ben diyor...
Halbuki öyle vakalar var ki akıllara zarar.
Ama yok, kimse erkeğe şiddet diye sokağa çıkıp bağırmadı diye herkes erkek hayvan diyor.
Niye, arada şiddete tahammül edemeyip kontrolden çıkan erkeklerin yaptığı yanlışlar hemen medyanın ön sayfalarında yer alır, yargı hemen cezalandırır, bakanlık ve kadın dernekleri bu kişinin idamı için yola koyulur.
Bu ülkeye idam gelirse, vatan hainlerine, teröriste, sapığa, katile değil kadına ters laf söyleyene gelir!
Ben kadına ters laf söylemenin mubah olduğunu veya iyi bir şey olduğunu iddia etmiyorum, toplumsal algının çok tehlikeli boyutlarda olduğunu söylüyorum.
Sırf kocayı kızdırmak için çocuğuna işkence çektirip, kameraya çeken kadının her dediği de mubah diyor yüce adaletimiz!
Kocasını öldüren kadının da mutlaka geçerli sebebi vardır diyor büyüklerimiz.
Hani eşitiz diyordunuz!
Niye bizim dediklerimiz yalan, sizin dedikleriniz doğru oluyor!
Niye evden hep biz uzaklaşıyoruz?
Kusura bakmayın ama bu yasalar ve bu bakış açısı erkeği de kadını da daha çok mağdur ediyor.
Kadına dominantlık enjekte eden yasalar ve yaklaşımlar, kadını korumaz tam tersine daha çok sıkıntıya sokar.
Çünkü kadın, devlet arkamda deyip sallıyor.
Sonra bakıyor koca gitmiş ve devlet ile koca aynı işlevi görmüyor, bunu da çok geç anlıyor...
Çok şükür eşim melek gibidir, ben onu üzmem, oda bana bağırmaz.
Ama dün kadının biri bana bağırdı.
Çok olmadık bir yerde şehir içi minibüs durmuş, yolcu indiriyordu.
İşi biraz uzatınca da sollamaya karar verdim. Sinyalimi yaktım, önümü gördüm ve yola çıktım. Tam geçecekken hemen önünden bir bayan çıktı.
Güvenlikçiydi galiba. Hemen frene asıldım. Buyurun diyerek yol verdim. Ama abla sinirlenmişti. Bana bakıp kötü kötü şeyler söyledi. Duymadım ne dediğini ama çok sinirlendim.
Hanımefendi niye hakaret ediyorsunuz dedim. Bana niye hatalı sollama yapıyorsunuz diye çıkıştı.
Nasıl hatalı sollama hanımefendi dedim. Sollamanın yasak olduğuna dair işaret veya çizgi yok, yol açık, önüm açık, sinyalim açık, emniyet kemerim takılı, hız sınırım makul seviyede, makul olmayan tek şey, senin yol benim, devlet benim, kanun benim deyip, kör noktadan önüme atlaman dedim.
Sonra korkup kaçtım, maazallah şikayet ederse, beni toplumsal cinsiyet eşitliğine düşman fert, uyumsuz vatandaş ve hanzo diye yaftalayıp yargılamalarından korktum.
Erkekliğin onda dokuzunu yaptım.
Hem niye kaçmak hep erkeklere mahsustur biliyor musunuz?
Çünkü kaçırtanlar hep kadınlardır. Ama on defadan bir defa kaçmadınız mı siz yaftalanır, uzaklaştırılır, afişe edilirsiniz…
Kadını sadece evde değil sokakta da tehlikeli bir varlık haline getirdiniz!
Kadınların başımızın üstünde yerleri var ama lütfen başımızın üstünde olduğunuzu bilip hareket edin. Altımız beton deyip orada hoplayıp, zıplamayın.
Devletin yasalarına da güvenmeyin.
Her ne kadar kısa vadede erkeklere zarar veriyorsa da bu yasalar, asıl kadınlara zarar veriyor.
Erkeğin erkekliğini, kadının kadınlığını, devletinde devletliğini bildiği yarınlar dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın...