- 20-11-2015 18:59
- 14858
Türkler mutfağı oldukça zengin, kütüphaneleri oldukça fakir, şatafata, markalara dış görselliğe oldukça düşkün bir millettir.
Bu tezimi ispatlayan, belgeleyen o kadar çok veri var ki, nereden başlayacağımı şaşırıyorum. Lütfen trafikteki lüks arabaların marka ve modellerine bir bakın. İnanın bu nevi araçların vergileri yoksul, işsiz bırakılan Anadolu insanlarına adeta bir işe başlamak için sermaye olabilecek rakamlardır.
Henüz 5. 6. sınıflara giden çocukların elindeki IPhone cep telefonları 3-4 Bin TL’den daha az değildir.
Marka düşkünlüğümüz tıbbi vaka nitelliğinde görmek isterseniz, gözlemlersiniz bu gerçeği hemen yakalarsınız. Yemeyi çok, okumayı az seviyoruz.
En yakınlarınıza en son hangi kitabı okuduklarını ve tarihini sorun, alacağınız cevapların düşüncemi teyit edecek nitelikte olacağına inanıyorum.
Keşke yanılsaydım, bu yanılgım beni de oldukça mutlu edecektir.
İzin verirseniz, satır başlarıyla olsa da Türk insanının karakteristik yapısına azıcık dokunu vereyim.
Uygarca tartışmıyor, dinlemesini bilmiyor, fiziksel gücü ön planda tutuyoruz.
Güzelim Türkçeyi çok ucuza katlettik, argo bir lisan kullanıyoruz.
Ne acıdır ki bunu aydınlarımız da yapıyor. Kontrollü değiliz, önce eylemsel bazda bir işe koyuluyoruz sonra düşünüyor, çırpınıyor büyük bedeller ödüyoruz düşünmeden, araştırmadan yaptıklarımıza bu
hayatın bir çok değişik anlamlarında hep başımıza geliyor. Önce konuşuyor sonra düşünüyoruz, kelimelerimizi, kullandığımız deyimleri, asla filtirize etmiyoruz.
Mantıktan ziyade duygularımızla hareket ediyoruz.
Hastanelerin acil servislerine getirilen vakaları bir gözlemleyin, lütfen.
Kurşunlama, öldürme, yaralama, travmalar, ruhsal ve fiziksel olarak yalnız bir günde gelen veya getirilen hasta sayısına bakın, dehşet bir tablo göreceksiniz.
Kahvelerde insanlarımız adeta atıl konumda.
Zamanlarını, ömürlerini, çok cömertçe pek ucuza harcıyorlar.
Bu çok acı bir realite. Toplumda normal görünümlü anormallerin sayıları oldukça kabarık durumda hiçbir önlem alınmıyor.
Testi kırıldıktan sonra iş işten geçmiş oluyor.
Sağlığa ve eğitime, üretime gerçek anlamda verilen değer yeterli değil, bilimsel hiç değil. Sosyal bir birey toplum olmanın normlarını, yollarını, şeklini, şemasını, bilmiyoruz.
Bu yüzden kişisel kanımca sosyal olamıyoruz.
Daha fazla yazmak, siz saygıdeğer Batman Sonsöz Gazetesi okurlarına negatif elektrik vermek sizleri karamsar etmek istemiyorum.
Ancak TV kanallarında haberleri izlerken, politikacılarımızın birbirlerine karşı kullandıkları dili, kelimeleri, ses tonlarını, jest ve mimiklerine odaklanarak izlerseniz topluma nasıl örnek olduklarını göreceksiniz. Bana hak vereceğinize gayet eminim.
Saygın bir toplum, uygar bir millet, kalkınmış bir ülke.
Gelişmiş bir ekonomi, tüketen olmaktan ziyade üreten bir ülkenin olmazsa olmazlarından bir ilkesi de bireye kadar inebilmektir.
Eğitim, cehaleti yok eder, çalışkanlık üretim, sefaleti yok eder. Adalet ve adil bir hukuk, terörü barındıramaz. Barışı, kardeşliği getirir.
Barış ve kardeşliğin hüküm sürdüğü ortamlarda, huzur, sevgi, saygınlık ön plana çıkar.
Saygın uygar bir birey, bir toplum, bir ülke olmak, olabilmek mümkün değil, değildir.
Zaten kısa olan bu zaman periyodunda, kaybolan onlarca yıl bizlere ne büyük bedeller ödetti ve ödetmeye devam ediyor.
Bir politikacımız pamuk el mi? Demir el mi? Neydi adı; hatırlayacaksınız şapkasını alıp gidip gidip geliyordu. Bu zat bu ülkeye en az 40 yıl kaybettirmedi mi?
Satılık yıllar, kayıp yıllar ömrümüzü alıp gitti.
Soğuk suyla yüzümüzü yıkayıp kendimize gelmenin sağlıklı kararlar vermenin zamanı gelmedi mi?
Gerek birey, gerek toplum, gerekse millet olarak, doğru ile yalanın, kötü ile iyinin, siyah ile beyazın, kölelik ile özgürlüğün farkını anlayabilmenin her türlü zulmün üstesinden gelmenin yolu aydın olmaktan, okumaktan geçtiğini halen anlayamadık mı?