- 08-02-2015 19:23
- 112
Hiç iyilik diye yaptığınız bir eylemin bir kötülüğe sebep olduğuna tanık oldunuz mu? Vicdanınızı rahatlatmak ya da bir yardımda bulunmak, olmadı, birinin elinden tutup ayağa kaldırdığınızda neyin elinden tutup kaldırdığınızı ya da vicdanınızı nasıl bir çamura buladığınızı gördünüz mü?
Farkında mısınız bilmiyorum ama en küçüğünden en büyüğüne sahtelikler içinde yaşıyoruz. Her şeyin sahtesi, her şeyin yalanı sarıp duruyor etrafımızı. Ve hiç kusura bakmayın bunda hepimizin rolü var.
Size bir hikaye anlatacağım.
Batman’da hiç yaşamadığım bir bahar güzelliğini, bir Şubat ayında yaşayabileceğimi düşünmezdim.
Böylesi bir günün akşamında, sevgili dostumu aramış hasbihal ede ede beraber yürüyorken Turgut Özal Bulvarından güneş henüz yeni batmıştır.
İnsanlar işten çıkmış evine gitmektedir. Işıklarda cam silen çocukları, kaldırım üstünde el uzatıp sadaka dilenenleri, simit satanı, durakta otobüs bekleyeni vesaire, gözüm Batman’ın bütün kalabalığını sırtına almış bir Turgut Özal Bulvarının klişe kliplerinden ayrıntılar toplarken, gözüm Valiliğin önünde kaldırım üstünde oturmuş ağlayan çocuğa takıldı.
Durdum, eğilip ne olduğunu anlamaya çalıştım. Eliyle yüzünü kapatmış çocuğa, “ne oldu niye ağlıyorsun” diye sordum.
Hiçbir şey demeden ağlamaya devam etti. Önünde duran ve cam paneli tuzla buz olmuş basküle takıldı gözüm. Belli ki üç beş ne kazanırsam artık diye aldığı ve kırık duran baskülüne ağlıyordu. Ne oldu dedim tekrar. Cevap vermedi, ağlıyordu.
Yanındaki çocuk başladı anlatmaya, abi dedi: Daha bugün almıştı baskülünü ama bir çocuk gelip kırdı kaçtı. Ağlama dedim tamam ağlama. Çocuk hala yüzünü kapatmış ağlıyordu.
Diğer çocuğa sordum kaç para bu basküller kaça aldı dedim, 30 lira dedi. Adı ne dedim, diğer çocuk Umut dedi.
Umut dedim, kalk ağlama. Bak ne yap biliyor musun al git kendine yeni bir tane al. Uzatıp eline sıkıştırdım parayı. Başını okşayıp uzaklaştım oradan. Bir çocuğu sevindirdiğimi, o çocuğu ağlamaktan kurtardığımı, ona yardımcı olduğumu ve tüm benzer duyguların kahramanıymışım gibi rahatlattığım vicdanımın kibirli şişkinliğiyle göğsüm kabarmış, iğrenç bir vicdan tatminiyle uzaklaşmıştım oradan.
Daha 200 metre uzaklaşmamıştım ki o iğrenç tatminin etkisi geçince, ne yaptım ben diye düşünmeye başladım. Yoksa dedim ben Umut’a kolay para kazanmanın, insanları nasıl kolay aldatabileceğinin yolunu mu öğrettim?
Umarım bunu dilenmenin bir yöntemi olarak kullanmaya başlamaz diye düşündüm ve bundan endişe ettim.
Sonra nedense böyle düşündüğüm için utandım kendimden. Bir çocuk bu kadar bu kadar hince düşünemez dedim. Vicdanımın o iğrenç tatminine geri döndüm hemen.
Ertesi gün bir başka arkadaşımla yine aynı caddede yürüyorken bu sefer Öğretmenevinin karşısında yine kaldırıma oturmuş, yine yüzünü elleriyle kapatmış, yine ağlayan ve yine önünde kırık baskül ve parçalarıyla Umut’u gördüm. Ve yine yanındaydı diğer çocuk. Gelen giden ve bir çocuğun ağlamasına dayanamayanlar üç beş para uzatıp duruyordu.
Donup kalmıştım, buz kestim. Arkadaşım ne oldu dedi. Bir dakika dedim.
Eğildim Umut dedim gülümseyerek, niye böyle yapıyorsun, kalk dedim yapma böyle, ayıptır dedim. Etrafımdakiler, bir önceki gün, benim yaptığım gibi, vicdanlarına ucuz tatminler almanın derdiyle para uzatıyor, ben mani olunca ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı.
Kalk dedim Umut kalk. Kalk şaka yapma artık ayıptır dedim, o ben değildim dedi.
Diğer çocuk çoktan kaybolmuştu.
Bir Umut ve bir kırık baskül üçüncü kez görmemek umuduyla uzaklaştım utancımdan.