- 20-11-2015 18:59
- 20
Sosyal medya yaygınlaştığından beri hepimiz “duyarlılık abidesi” olduk.
Yaşanan her olaya bir duyarlı bir tepkiliyiz anlatılmaz. Mangalda kül bırakmayan cinsten.
Yani herkes örnek vatandaş. Pek çalışkan pek dürüst pek yardım severiz. Herkes boynunda bir madalyayla dolaşsa yeridir.
Tabi bu işin sosyal medya kısmı.
Hayatta ki duyarlılığımız paylaşımlarımız kadar gerçekçi değil ne yazık ki.
Öyle çok sorumlu değiliz. Yardım sever hiç değiliz.
Yani iki dünyamız var biri sanal biri gerçek.
İşler sanaldaki gibi gülük gülistanlık yürümüyor. Sözler askıda, dürüstlük yazılı değilse uçup giden bir kavram olmuş. Hele duyarlılıkta durum en vahim şekliyle karşımızda.
Duyarlılık konusunda üç çeşit insan vardır.
Birincisi, duyarlıkta sınıfta kalmış insan şekli. Kıyamet kopsa umurunda olmaz Onun için her şey bana nedir.
İkincisi, duyarlı birçok konuda bilinçli olduğunu düşünen ama kendi önceliklerinden sıra gelmeyen insan. Durumun önemini bilir sonuçlarının vahametini bilir. Bunu her yerde dile getirir. Ama kendine düşen sorumluluklar konusunda pasiftir. İşte genelde bizler bu gruba giriyoruz. “Duyarlı gibi görünen ama duyarsız!”
Üçüncüsü farkındalığı olan kişilerdir. İnsani görevlerini azami şekilde yerine getirmeye çalışan insanlardır. Duyarlıdır ve bunun için üzerine düşen görevleri yerine getirirler. Ve bu insanlar çok azdır.
Çünkü bizler yapmaya alışık insanlar değiliz. Konuşma çok icraat yok.
Örneğin kan vermenin önemini her yerde duyuyoruz, biliyoruz ve dile getiriyoruz.
Ama hangimiz düzenli kan bağışında bulunuyor. Bir afişte yer alıyordu. “Üretilemeyen tek ilaç kandır” diye. Düzenli kan vermek için bizim ya da çevremizdekilerin ihtiyacı olmasına gerek yok. İhtiyacı olan kişi için verilen kan umut bizim için insani görevdir.
Kızılay’ın yaptırdığı kamu spotunda görmüş müsünüz ya da aklınızda kalmış mı bilmiyorum.
“Kök Hücre Gönüllü Bağışçısı Olun” diye hazırlanmış bir video var.
O videoda geçen cümle “Yaşama şansım belki de sensin, ben seni bulamam ama sen beni bulabilirsin” diyor.
Yani birilerinin şansı belki de biziz.
Aslında bugün çevremde kibirinin bu duyarlılığına şahit oldum ve bu yazıyı kaleme almaya karar verdim.
Düzenli kan veren bilinçli bir üniversite öğrencisi. O da bir gönüllü bağışçı. Hiç tanımadığı birinin şansı… Evet, iliği uymuş ve okuduğu şehirden Ankara’ya, iliğini vermeye gitmiş. Prosedür gereği kendi iliğinin kime uyduğunu ve ilik naklinin kime yapılacağını bilmiyor. Ama hiç tanımadığı birine “sağlıklı hayat” verme şansı doğmuş.
Birilerine dokuna bilmek herhalde dünyadaki her şeyden daha değerlidir.
Bizler de en büyük hastalığımızdan kurtulup yapıyormuş gibi olmaktan vazgeçelim.
Gerçekten bir şeyler yapalım. Dokunabildiğimiz herkese dokunalım yapabileceğimiz şeylerin önüne aşamayacağımız setler çekmekten vazgeçelim. Sadece kendimiz için değil de birileri içinde bir şeyler yapalım. Sağlıkla kalın, hoşçakalın…