YA KORKAKSIN YA MANYAK

Hak, hukuk ve adalet kavramlarının oturmadığı toplumlarda, yapılan her iş, riskli ve meşakkatlidir.

Doğasında risk ve meşakkat barındıran işler ise bu ortamlarda ateşten gömleğe döner.

Ya bu işi yapanlar döne döne başka bir kalıba girer ya da…

Gazetecilikte işte o, adamı döndüre döndüre başka kalıba sokan işlerden.

Ya adam gibi durup kalıbını basacaksın ortaya ya da seni dönme dolaba çeviriler bu âlemde!

Çok şükür 20 yıla yakın bir süredir bu sektörün içindeyim.

Her kademede görev aldım.

Bu işi yaparken Allah’tan başka kimseye baş eğmedim.

Deli dediler, sivri dediler, sert dediler ama çok şükür hiçbir zaman yalan demediler!

Kör açıdan bakıp yanlış görenlerde yasal zeminde ve kör alanlarda doğrulara kör olduklarını kabul etmek zorunda kaldılar.

Bu zor iş, kritik süreçlerde çok daha zor bir hal alır.

Yaşadığımız son seçim sürecinde olduğu gibi.

Herkesin gözü sizde, siz ne görüyorsunuz, ne düşünüyorsunuz, ne bekliyorsunuz…

Cevaplar adamların hoşuna giderse ne ala ama gerçekler acıtırsa, onlarda sizi acıtmaya başlarlar.

Hele birde bunu yazıya dökerseniz…

Belki sizin karşınıza geçip size tepki göstermeye cesaret edemezler ama gazetenin patronu, editörü veya muhabirini kıstırırlar bir köşede.

Başınıza dokunamaz, parmağınıza basmaya çalışırlar.

Bazen rüşvet, bazen şantaj, bazen tehdit…

Yasalar ve kolluk kuvvetleri sizi koruyabiliyor mu bunlardan?

Hırsız geliyor kapınıza, katil geliyor, rüşvetçi geliyor, siyasetçi geliyor…

Hangisinden korkacaksınız veya hangisinden korkmayacaksınız?

Korkana korkak diyorlar, korkmayana manyak!

Anlayacağınız bu iş çok sakat bir iş.

***

Bunun içinde seçim ağzı yazılarıma ara verdim.

Korkak da manyak da olmak istemedim!

Daha doğrusu gazeteyi zor durumda bırakmak istemedim.

İdealist olarak baktığımda; kardeşim, bu yazı yalan, iftira taciz ve yasa dışı herhangi bir unsur içermiyor, siz buna müdahale edemezsiniz. Korkacaksanız bu işi yapmayın diyorum.

Hatta bağırarak söylüyorum bunları.

Reel olarak baktığımdaysa, burası güneydoğu ve Batman, burada işler çok farklı yürüyor. Katiller barış elçisi maskesiyle dolaşıyorlar, hırsızlar sermayeyi yönlendiren ekâbirler olarak, zorbalar yasal zemine oturtulmuş sıfatlarla…

Sizin her şeyi açık net ve doğru olarak yazmanız için her gün bu kişilerle muhattap olmanız gerekiyor. Belki gazeteci olarak bunların tümünün üstesinden gelebilirsiniz ama ticarethane olarak bunu başaramazsınız.

Gazeteler, her ne kadar çoğu kişi kabullenmek istemese ya da bazıları bunu suiistimal etse de bir ticarethanedir.

Kiraya, elektriğe, suya, doğalgaza, ajansa, dağıtımcıya, muhabire, bilgisayarcıya, sigortaya muhasebeye, kağıtçıya, matbaacıya, lokantacıya ve daha sayamadığımız bir çok adama para vermek zorundalar.

Kavga ederken de bunları yerine getirmek çok zor.

Şayet güçlü ve cesur gazeteler istiyorsanız, ya bu maliyetlerle ya da bazı kişilerle muhatap etmeyeceksiniz gazetecileri.

 

Ya mali olarak güçlendirip, sadece işlerini yapmalarını sağlayacaksınız, ya da işlerini yaparken tam güvenliklerini sağlayacaksınız.

Öyle orada oturup masa başında nara atmakla olmuyor bu işler.

10 yıl adama gaz verir, kahraman dersiniz, bir gün hesabınıza gelmeyen bir haber yaptı mı hain dersiniz!

Yok, böyle bir dünya!

İsmail Küçükkaya ve Fatih Portakal’ı şahıs olarakta, habercilik anlayışı olarakta hiç beğenmem ve tasvip etmem. Lakin bu zatlar çok uzun süredir CHP, HDP ve diğer marjinal sol kesim tarafından kahraman olarak gösterilirlerdi. Niye, çünkü hep onların bakış açılarıyla haber yaparlardı. Doğru yanlış bunu tartışmıyorum. Ama ilk defa övdükleri kesime çok alt perdeden bir eleştiri getirdiler, vay efendim sen kimsin, hain, düzenbaz…

Yok, böyle bir dünya!

Kardeşim, seni sürekli yıkayıp yağlayacak adam istiyorsan, gazeteci değil dalkavuk bakacaksın. Gazeteci doğruları söyler, hoşuna giderse, doğru yolda olduğunu görüp daha çok çalışacaksın, hoşuna gitmezse, durup kendini check edeceksin.

***

Ben nerede yanlış yaptım, neyim eksik, neyi daha güzel yapabilirim diye.

Gazeteci art niyetli mi yalan haber mi yapıyor, yasalar bu konuda oldukça acımasız. Ver avukatına, gerekeni yapsın.

Yani uzun lafın kısası, biz sizin emrettiğiniz gazeteciler olmayacağız. Hak’tan gücümüzü alıp Hakkı yazacağız.

Sizin emrettiğiniz gazetecilere de gazeteci gözüyle bakmayacağız. Çünkü gücün emrinde, her şeye emme tulumba gibi kafa sallayan, iki kuruş paraya tav olana gazeteci değil “tırşıkçı” derler bizim buralarda.

Gazetecilerin işini hakkıyla yaptığı, halkında gazetecileri etki altına almaya çalışmadığı yarınlar dileğiyle, sağlıklı ve mutlu kalın…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ