- 21-05-2015 19:14
- 92
1 Mayıs İşçi Bayramında yazdığım yazıdan sonra sıcakların da rehavetiyle uzak kalmıştım yazmaktan.
Aradan 25 gün geçmiş neredeyse...
İnsan bir süre yazmayınca, hantallaşıyor, onu klavyenin başına geçirtecek yoğun duygular arıyor.
Şimdi, o yoğun duyguların pençesindeyim adeta.
Lakin yoğun duygular yaşarken insan, kelimeler de hafif kalıyor bazen.
Bu yüzdendir ki “Yan Cizre” deyip, “öl” deyip, “yok ol” deyip bitirmek istiyordum yazımı.
“Yazının devamını herkes kendi vicdanı ile doldursun” diye bir dipnot da geçecektim sağ köşeye.
Gel gör ki, yapmayı düşündüğüm bu husus, “köşe yazısı literatürü”ne aykırı olduğu için iyisi mi, içimden geldiği kadar sayayım, söveyim, kızayım, yazımı sitemlerle süsleyeyim dedim.
Hem mizanpajcımız da izin vermezdi “yan” deyip susmama.
“Tek satırlık köşe yazısı mı olur?” diye afra tafralar takınırdı yine.
Bu durumda iş yine klavyemin hızına ve kelime hazineme kaldı anlayacağınız.
“Yan Cizre yan... Yeter ki devlet baki kalsın”
Öyle ters ters bakmayın bana…
Zira şahsıma ait değil bu ifadeler.
Bizzat sistemin polisi kullanıyor bu cümleleri.
Tanesi bilmem kaç bin TL’ye mal olan tam korunaklı zırhlı bir aracın içerisinde…
Hem de haykıra haykıra...
Öyle ya, devletin zırhıyla kuşatılmış bir araç ve yine yasalarla koruma altına alınmış haklar (!)…
6–7 Ekim Kobanê olaylarında ateş yerine dönen, döndürülen Cizre sokaklarında söyleniyor bu güzel dualar (!)…
Belki o anda 12 yaşındaki Nihat vuruluyordu kafasından.
Ve şüphesiz o an gerçekten ateş düşüyordu Cizre’nin bağrına. Kim bilir…
Kızmayın ama polisi de suçlayamıyorum burada.
Beynini boşaltıp, ruhsuzlaştırıp, içini öfke ve kinle doldurdukları ve robotlaştırdıkları üniformalıları, halkların üzerine salanların utancı bunlar…
Kim bilir nasıl bir kin aşıladılar, o kalpleri nasıl taşlaştırdılar…
Çözüm süreci denen bu safsata da o merhalede yürüyor işte…