- 21-04-2015 19:42
- 140
Selamlar zarif ve ödüllü yazarın zarif okurları...
Bugün size, basın camiasında istikrarlı ve iddialı yerini korumaya devam eden Sonsöz Gazetesi’nin başyazarından bahsedeceğim. (bundan önce şahsımla alakalı yazdığı destek kokan yazıları için de teşekkür edeyim yeri gelmişken)
Hep başkalarını yazacak değiliz ya efendim, biraz da kendimizi kaleme alalım dedim.
Yayın hayatına başladığı günden bu yana kendini ve okurlarını şımartmayı öncelik edinen bir gazete/ekip olduğumuzu söylememe gerek yoktur herhalde.
Yaptığımız özel çalışmalar, sayfalar, programlar, özel yazar kadrosu ve çalışanları ile siz okurlarımız için gündemi sıcağı sıcağına takip ediyoruz.
Takip etmekle kalmıyor, kıymetli ve biricik yazarlarımızın kaleme aldığı makalelerle gündemi yorumlamaktan da geri durmuyoruz.
Ercan Atay, Übeydullah Baş, Eymen Eren, Şehmus Temiz, Gül Mirkan gibi değerli yazarlarımızla sizlerin sesi olmaya çalışıyoruz.
Yazar kadromuzdaki isimleri ve çalışanlarımızı size özel bir günde detaylı bir şekilde tanıtacağım, hatta hiç bilmediğiniz yönlerini dahi sizlerle paylaşacağım, siz işin orasını hiiiç merak etmeyin. (Bu, muhtemelen gazetemizin doğum günü olan 2 Haziran’da olacak)
Lakin bugün başyazarımız Sonsöz’den bahsedeceğim size.
Malumunuz, bu mahlası kullanıyor yazarımız.
“Görmüyor Musunuz, Görmek İstemiyor musunuz?” başlığı ile kaleme aldığı dünkü yazısında kentin can alıcı bir sorununa parmak basmıştı yine. (laf aramızda, kentin sorunlarını tespit edip tarafsız ve net bir biçimde kaleme alma konusunda pek bir başarılıdır kendileri)
Yorumunda kentte hızla artan uyuşturucu madde bağımlılığını ele almış.
Sorunu tüm çıplaklığıyla anlatmış, sokak köşelerinde kümelenen ve uyuşturucu kullanan çocuk-gençlere neden sessiz kalındığını sormuş haklı olarak.
“Güvenlik kameraları ile adım adım izlendiğimiz bir kentte, bu sorunla başa çıkmak bu kadar zor mu?” diye sitem etmekten de geri durmamış. (Yürü be kim tutar seni, diye mırıldanarak okudum tabi makalesini)
Dahası mı, okul önlerinde torba torba uyuşturucu satarak çocukların geleceğini karartan zehir tacirlerine neden engel olunamadığını sormuş.
Emniyeti, sivil toplum kuruluşlarını, bu soruna karşı ayaklanmaya çağırmış.
Yazarımız haksız mı efendim?
Dediklerinin, yazdıklarının neresi yanlış ya da abartılı?
Uyuşturucu bataklığı, her birimizin yakınını, sevdiklerini, evlatlarını kendine çekip derinliğini arttırırken, “güvenlik görevlisiyim, emniyetim” diye geçinenler ellerini vicdanlarına koyup huzurlu bir şekilde “elimizden geleni yaptık, yapıyoruz” diyebiliyorlar mı acaba?
Ya aileler, sivil toplum kuruluşları, idareciler… Yahu bu soruna bu sessizlik niye?
Peki, zehir tacirlerini yargılayanlar, verilen cezalar… Bre siz şaka mısınız?
Yok, efendim yok… Topu ona buna atmakla hallolmayacak bu mesele.
DEDAŞ’tan, Milli Eğitim’den sonra kimsenin makamına, görevine göz dikmeyeyim diyorum ama vallahi olmuyor ne yapayım… Demem o ki, Emniyet Müdürlüğüne talibim efendim.