YOLCULUK KİME VE NEREYE?

Bilmeden

-Yollar mı bizi çağırır? Biz mi yollara koyuluruz kime ve nereye? Bilmeden…

O, bir duman birazdan dağılıp bitecek olan bir duman. Semaya yükselse de evet bir duman.

O, bir hayal var gibi gözüken ama asla aslı olmayan bir serap, bir hayal. Kim bilir belki de bir dram şiir’inin üç beş mısrası. Üstelik şairi ve mekânı hiç de belli olmayan. Okunup sonra da unutulup bitecek bir hikâye olan gizli bir özne yaşanmamış bir yüklem.

Ama inanın her şeye rağmen derinliği ve doyulmaz güzelliği sarhoş, divane edecek donanımlara bezenmiş görkemli güzel

E-Rİ-Şİ-LE-ME-YEN.

Çok eski ve tozlu bir resim albümünün içinden isteyerek çıkıp gelen zamanlara ve mekânlara inat o bilinmez ve esrarengiz yolculuğun bitiminde kime? Nereye? Niçin?

Geldiğini aslında kendiside bilmeyen ve bilmek istemeyen gönüllü ve ağlamaklı zarafet timsali o meçhul sevgili.

Süzülerek uçarak çıkıp geliverdi zamanlı zamansız. Gelene “gelme” denilmez ki.

Gerçek şu ki gerçeğin kendisi de yok, Var gibi ama aslında yok. Eğer gerçekler olsaydı “hayal ve umut ve hayat metaforları” olur muydu?

Belki de geldiği gibi gitmeliydi. Ama nereye? Kime? Niçin? Bu cevapsız soruların kendileri aslında en güzel cevaplar değil miydi? Anlayabilenler için.

Ben onu olmayan ve ol(a)mayacak bir sevda öyküsünün renkli gökkuşağının içine attım bakışlarımla.

İleriki zamanlarda nisan aylarında kim bilir belki de mayıslarda üstüme üstüme sevda yüklü bulut olup bana yağsınlar diye gönül arşivime ya da anılar mezarlığıma gizledim.

Gece siyah, gece leyli, gece uzun ve şafaktan yoksun.

Şafağı olmayan geceler biter mi? zaman ise beyaz atlı bir süvari yol aldıkça alıyor.

Yolların sonu var mı? Olmalı mı? Sonu olan yollara yol denilir mi?

Üstelik gönül kapıları şifreli ve kilitliyse bir de anahtarlar yitikse açmak ne mümkün o Kristal yüreklerin kapılarını.

Dilek çeşmesi kurumuşsa, dua kapıları kapalıysa sancılı ve acılı bir yürekte hapsolmuşsa aşkınızın çaresi var mı erişmenin, mutluluğun? Anlamsızlık hali anlama dönüşüyor anlayan var mı bu evrende?

O gitti. Geceye karışarak istemsiz olsa da gitti ol(a)mayacak gecelerde güya buluşmak ümidiyle bir şiir, bir şarkı, bir demet gül oluverip gitti.

Ölüme özlem duyanlar, ölüme hasret ve bekleyiş beklentisi içinde olanlar sevmek ve sevilmek isterler mi?

Aşık olmak bir çile, bir kader bir ilahi oyun mu? Yanılgı ve tesadüf mü?

Bu olgu, bu duygu,bu hal ve haller herkese kısmet olmuyor.kısmet olanlarda ne hicrandır ki iflah olmuyorlar…

Ona yazdığım bir şiirimle bitiriyorum.

 

LEYLİ GÜZEL

O leyli kadın

Ansızın gece olup gitti. Gündüzlere ve kanlı şafaklara inat,

Geri gelir mi? Yine bir gece.

Gidenler dönebildi mi ki o gelsin?

O yağmurdu yağdı geçti o gül’dü soldu geçti.

O bir nevbahardı mevsimi geçti.

O mu bitti? Yıllar mı bitti?

Gece mi bitti?

Aşk mı bitti?

Bilinmez ama ömürler bitti hayata ve aşka inat…

(Mehmet EKMEN/İstanbul)

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ