Yöneticilik mi….!

Yöneticilik mi….!

  Tüm övgü ve takdirler kainatınyeneticisive idarecisi olan yüce Allah’a aittir.

Kıymetli Okurlar;İnsanoğlunun yeryüzü sahnesine gönderilişi aslında bir sorumluluk sahibi olmasını da beraberinde getirmiştir. Anlamaya ve idrak etmeye başladığı andan itibaren sorumluluğu başlamış ve hayatı boyunca devam eden bir devamlılık arz etmektedir.Yüce Allah  buyuruyor:

"Bundan başka bir şey mi bekliyordunuz? Yoksa sizi hiçbir hikmet ve amaç gözetmeden, boş ve anlamsız bir oyun ve eğlence olsun diye yarattığımızı ve yaptıklarınızın hesabını vermek üzere, günün birinde huzurumuza çıkarılmayacağınızı mı sanıyordunuz?" (Mü'minun 115.)

Hayır, Allah boş ve anlamsız bir iş yapmaz:

Çünkü Allah, yüceler yücesidir; hükmüne karşı konulamayan gerçek hükümdardır; doğrunun, gerçeğin, hakkın ve hakikatin ta kendisidir; O'ndan başka ilâh yoktur; yüce saltanat ve hükümranlığın sahibi O'dur!" buyurmaktadır.(116)

O açıdan,Bu sorumluluk duygusu içerisinde ve bir gün mutlaka hesabını vereceğimiz bir günün gerçeğine inanarak bir hayatı yaşama mecburiyetimiz vardır.Yani öncelikli, Allah'ı memnun edici bir kulluğu yaşamalıyız. Allah'ın rızasını ve memnuniyetini kazanmaya yönelik bir hayatı yaşamalıyız. Böyle bir hayatı yaşamayla mükellefiz.

İşte her birimiz hayatı yaşarken değişik konumlarda,değişik yetkilerde ve değişik ortamlarda bulunuruz ve sorumlusu olduğumuz işleri yaparız. Yani, kimimiz işçiyiz, kimimiz memuruz, kimimiz amiriz, kimimiz müdürüz, kimimiz genel müdürüz, kimimiz kaymakamız, kimimiz valiyiz ve kimimizde normal insanlar ve halkız.vs..

Bu konumlarda bir hayatı yaşamaktayız. Ve herbirimiz bulunduğumuz mevkiinin ve makamın sorumluluğundan ötürü Allah'a hesabını mutlaka vereceğiz. Yüce peygamberimiz buyuruyor:"Hepiniz çobansınız ve hepiniz,sorumluluğunuz altındakilerden sorumlusunuz”.Her amir ve idareci konumuna göre,mahiyeti altındakilerden ve halkından sorumludur." diye buyurmaktadır.

O nedenle, yöneticilik ve sorumluluk makamına oturanların, onun hakkını hakkıyla verme mecburiyet ve sorumlulukları vardır. Sorumlu bir insan, bir Müslüman, vicdan ve merhamet duyguları taşıma mecburiyeti vardır. Keyfi tutum, davranış ve muamele sergileme lüksüne asla sahip değiller. Makam ve mevkilerine bu milleti feda etmemeliler. Her şeyi o koltuklarda oturmaktan mütevellit görmemeliler. Şahsiyetlerini bu makamlara kurban etmemelidirler.

Devletimizin tanımış olduğu asli yükümlülük gereği, insanına yardımcı olma, onu memnun etme, derdine deva olma ve onu hor görmeme yükümlülüğünü taşımalıdırlar.

İdareci ve yöneticinin;Kendini,konumu gereği halktan üstün görme hakkı yoktur. Bulunduğu makamda halkına hava atma hakkı yoktur.Makamını,o yerin asli ve değişmez sahibi düşüncesiyleve  nemelazımcı bir mantıkla davranma hakkı yoktur.Kendine hesap soracak kimse yoktur diye keyfi tutum sergileyip halkına adeta zulmetmeye, kısacası Firavunlaşmaya hakkı yoktur..Ne üstünlük, ne kişilik ve nede şahsiyet, makam ve mevkilerle elde edilecek bir şey değildir.

Asilli bir insan profili çizmeyi göstermeli ve onuda başarmayı kendisine şiar edinmelidir. Yoksa o koltukları işgal etmemelidir.

Bu konularda vatandaş gerçekten muzdarip bir hal içerisindedir.Gerçekten sahipsizdir. Gerçekten uğradığı haksızlıklar ve keyfi tutumlar yüzünden derdiğini anlatabileceği çok az duyarlı dışında kimse yoktur. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor. Vatandaşın feryatlarını genel anlamda duyan yoktur.Her kes gününü gün etme peşinde.Çıkar ve rant devşirme peşinde.

Peki Kriter nedir? Sağlıklı ve selametlibir toplumun oluşumu ve devamı için yönetici ve idareci, ehil insanlardan seçilmelidir. Bu insanları idare edecekler, ehliyetli insanlardan oluşmalıdır. Liyakat sahibi kişilerden oluşmalıdır. Şefkat ve merhamet duygularına sahip insanlardan seçilmelidir.Adil ve adaletle hüküm edecek insanların idare mekanizmalarında görevlendirilmeleri gerekmektedir. Ahbap çavuş ilişkisiyle bu iş yürümez.

Halkının feryadını duyan, derdiyle dertlenen, sorunlarına eğilmeyi bir görev telakki eden, halkının sorununu kendi sorunu bilen ve efendimiz a.s’in değişiyle ” Müslümanların işlerine önem ve değer vermeyen, ilgilenmeyen onlardan değildir” düşüncesinde olan insanların idari makamlarda olması gerekmektedir.

Makamlara gelmek için kendisine her türlü yolu mubah gören ve geldikten sonrada şahsi çıkar ve menfaati doğrultusunda, vurdumduymaz tavır sergileyen bir idarecilik mantığı iflas etmiştir.

Sevgi,saygı,merhamet ve şefkat duygularıyla hamurulmuş bir idarecilik anlayışı sergilenmelidir.

İnsanlarımıza insanca davranmalıyız. Onlarla ilgilenmeliyiz.

Onlara Müslüman bir bilinçle, şefkat ve merhamet duygularıyla muamele etmeliyiz.Göstermezsek Yüce Allah'ta bizlere göstermeyecektir bunu bilelim..

Efendimiz s.a.v:"Yeryüzündekilere merhamet etmeyene göktekiler merhamet etmezler.""İnsanlara merhamet etmeyene,Allah merhamet etmez"diye buyurmaktadır bu dinin yüce peygamberi.

Bu mantıkla olaya bakmalı, sıkıntılarını kendi sıkıntımız bilip, dertlerini kendi derdimiz bilip çözümü için çaba sarf etmeliyiz.

Yine yüce peygamberimiz s.a.v buyuruyor:

"Bir insanın sıkıntısını giderenin, Cenabı Allah'ta onun,kıyamet gününün sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir"diye buyurmaktadır.

Sorumlu bir birey olarak bunlara dikkat etmek zorundayız.İşgal ettiğimiz makamlarımızın hakkını vermeliyiz.Sadece birilerine iyi görünmek yerine, halkımızın sıkıntılarına çare olup, onları memnun edip Yüce Allah’a iyi görünmeyi hedeflemeliyiz. Onlara iyi davranıp,onların beğenisini kazanmayı şiar edinmeliyiz.Onlardan gelecek hayır dualarıyla ayakta durmayı ve ahirette meyvelerini toplamayı hedef ve gaye edinmeliyiz.İşte o zaman adil bir yönetimden, dürüst bir idareden ve hakkıyla rayına oturmuş bir düzenden ve halktan söz etmek mümkün olabilir.

Mevlam bu mantıkla düşünüp hareket edenlerden eylesin.En hayırlı olmayı,insanlara en faydalı olmayla elde etmeyi şiar edinenlerden eylesin.Ve bizleri gurur ve kibrin esiri haline getirmesin.AMİN

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ