- 13-03-2016 17:50
- 114
Öğrencilik yıllarımın popüler genç İslamcı yazarlarından biriydi. Türkiye’nin ve Ortadoğunun güncel siyasal tarihine ilişkin çeşitli eserleri oldu. Milli Gazete, Yeni Şafak, Zaman, Star, Meydan, Belde gazetelerinde , Hilal TV, Anadolu Ajansında çalıştı. Yanarlı, dönerli Nihat Genç’le Çete dergisini, Levent Gültekin, Gökhan Özcan’la birlikte de Gerçek Hayat dergisini çıkardı. Atatürk aleyhine yazdığı bir yazıdan ötürü 15 ay hapis cezasına çarptırıldı, 6 ay cezaevinde yatıp çıktı. Ardından Adem Özköse ve bir iki kişiyle daha Sancaktar dergisini çıkardı. Hani 10 Kasım’da şu meşhur 'Olmasaydı da olurduk' ilanını veren dergi.
Star Medya Grubu Başkanı Mustafa Karaalioğlu, Akşam Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Ocaktan ve Star Genel Yayın Yönetmeni Yusuf Ziya Cömert'in görevlerinden alınmalarına tepki olarak 24 Kasım 2014 tarihinde Star Gazetesi'nden istifa etti.
28 Şubat 2015’te yayınına başlayan Diriliş Postası gazetesine Genel yayın yönetmenliği yaptı, 28 Kasım 2015’te ondan da ayrıldı. Diriliş’in patronuyla buluştuğu kahvaltıda kendi ifadesiyle “yazılarının doğurduğu rahatsızlık” dile gelmiş ve patron Ali Yıldız, böyle devam edemeyeceklerini söylemişti ona.
Ardından 11 Ocak 2016’da Mustakil Gazeteyi çıkardı. 3 aylık bir yayına yetecek kadar için eş dosttan borçlandığı parayla dediği gibi 3 ay sürdürebildi “kağıttan Mustakil”e ve 10 Martta “Kapanış konuşması” ile kağıt Mustakil’e de son verdi. Sanal olarak yayına devam ediyor. Mustakil başlarken, Albayrak bir yazı yazmış ve “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti’nin Türkiye ve cümle İslam âlemi için ifade ettiği ehemmiyeti müdrikiz. Bununla beraber, onları her hususta kayıtsız şartsız desteklemek gibi bir anlayışımız yok.” Diye yazmıştı. Dediğini de yaptı. “iktidarın paraya boğduğu bir tetikçi” değilim diye de ekledi başka bir yazısında.
Velhasıl enteresan bir adam Hakan Albayrak samimiyetine inandığım ama maalesef ki doğru yerden bakmadığı için doğru özellikle iktidar ve Kürt meselesi hususunda doğru değerlendirmeler yapamadığını düşünüyorum.
Kendisinden hoşnut olmayan bir iktidardan, eleştirse de hoşnut ve kendini o iktidar partisi ile tanımlamaktan çekinmiyor.
7 Haziran seçimlerinin arifesinde AK Parti’ye oy vermeyerek ders vermek niyetinde olan İslamcılara seslendiği yazısında “Seçimlerden sonra neyin hesabının sorulması gerekiyorsa hep beraber sorarız inşaallah. Ama şimdi AK Parti’yle safları sıklaştıralım, ne olur.” Diye yazdığında.
Ve hatta cemaate yakın bir gazete bu ifadeler üzerinden “Hakan Albayrak, AK Parti’ye oy verin diye yalvardı” diye yazınca ikinci bir yazıyla Albayrak, “Yalvardım mı gerçekten? Evet, kesinlikle yalvardım. Yalvarmaya devam ediyorum. Bunları sevindirmeyin diye!” diye yazdığında. Üzülmüştüm.
Sevdiğim bir yazar bu denli politik oldu diye üzüldüm. Herhangi bir partiye çaresizce bu denli bağlandığı ve bu partiye oy verin diye yalvardığı için üzülmüştüm.
Ama nasıl bir özgüvenle yazdıysa artık Kürt kardeşine tutup açık mektup sıfatıyla köşesinde seslenince, bu kadar kolay olmamalı dedim. Kürt kardeşinin top yekün İslamcı olarak tanımlayıp ardından “Sen tuttun PKK’cı / PYD’ci oldun. Niçin? “Kürtlerin de bir devleti olsun, ne var yani?” diyorsun, değil mi? Uzun lafın kısası bu, değil mi? Diğer bütün argümanların hikâye.” Diyecek kadar ileri gidince üzülmekten fazlası kızdım. Bu kardeşlik değil dedim. Ve özellikle bu mesele dahilinde “kardeşlik” kirlenmiş kirletilmiş en günahkar kelimedir ve bu meselenin çözümü olmaktan çok uzağa düşmüştür.
Üzüldüm, kızdım ve son yazısıyla artık öfkelendim Albayrak’a, başlığında “Makul Devlet” ifadesini görünce.
Ve “Yüzyılın en ahlâklı terörle mücadele kampanyası olan mevcut kampanyada, şehirlerin orta yerinde teröristlerle çatır çatır çatışırken ve şehit üstüne şehit verirken bile kontrolünü kaybetmeyip halkın can güvenliğini titizlikle korumaya çalışan güvenlik güçlerine kim tercih eder o “halk savunma birlikleri”ni?” Diye yazdığı için değil ama bunları gelip de o en “ahlaklı terörle mücadele” dediğini görmeden yazdığı için. Devlet şefkat eliyle yaptıklarını ve yapılanların görmediği ve yapılanların mağdurlarına kulak vermediği için öfkeleniyorum.
Ahlaktan anladığı bu ise, şehitlik tanımına bunları yapanlar sığıyor ise söyleyecek bir şeyim yok.
Bir zamanların meşhur şarkısındaki “gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür” misali gelmeden görmeden bu Kürt senin kardeşin, sen kürdün kardeşi olamazsın…